tag:blogger.com,1999:blog-91633222724182431732024-03-12T19:46:13.930-07:00Kereminal İnceleme<center><b><i>İstanbul Kırsalındayım.</i></b></center>
Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.comBlogger205125tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-7976711218222636692023-04-02T03:55:00.004-07:002023-04-06T01:35:29.124-07:00Söyleşi: Ani İPEKKAYA<p><b> Söyleşi: Ani İpekkaya</b></p><p><b>Gerçekleştirenler: Kerem Kalkan & Esra Ülkar</b></p><p><b>Fotoğraflar: Soner Gül</b></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTng2RcICZyo8ExnJkmuC7FXsJDnxQ3C1dJ8D1Mgmy6jAfK-j_9pan9aeqDgQnB-U3zuWThylhPKXN1Gf1HIASehubFDEOO9Vl3wkaMJ-1t65hqXBLUj6CmYLcTGzf9RRO7imEJeoobWU1nkeGpfmfR-HR7rqTef7OXvYXx1PHGobmKD5vhtqoWIP6/s4288/Ani%20%C4%B0pekkaya.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2848" data-original-width="4288" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTng2RcICZyo8ExnJkmuC7FXsJDnxQ3C1dJ8D1Mgmy6jAfK-j_9pan9aeqDgQnB-U3zuWThylhPKXN1Gf1HIASehubFDEOO9Vl3wkaMJ-1t65hqXBLUj6CmYLcTGzf9RRO7imEJeoobWU1nkeGpfmfR-HR7rqTef7OXvYXx1PHGobmKD5vhtqoWIP6/s320/Ani%20%C4%B0pekkaya.JPG" width="320" /></a></div><br /><p><br /></p><p><b><span style="font-size: medium;">Para Sıkıntısı Çekmeye Başlayınca Seslendirme Yapmaya Başladım</span></b></p><p>Trt radyo tiyatrosu döneminin usta isimlerinden, Muppet Show’da Miss Piggy’e sesiyle hayat</p><p>vermiş, Keşanlı Ali Destanı’nda Madal Olga karakterine kattığı yorumla akıllarda yer etmiş</p><p>on parmağında on marifet olan bir isimdir Ani İpekkaya. Tiyatro, sinema ve seslendirme</p><p>sanatçısı Ani İpekkaya ile tiyatro yaşamı, televizyon günleri ve radyo macerası ile ilgili anıları</p><p>üzerine keyifli sohbet gerçekleştirdik.</p><p><br /></p><p><b>Kerem: Sanat yaşamınızdan kısaca bahseder misiniz?</b></p><p>Tam anlamıyla tiyatro kökenli bir sanatçıyım. Çünkü altı yıl konservatuar okudum.</p><p>Konservatuara giriş ve çıkışımda ‘üstün başarı’ denirdi o zaman, yani iyi derecelerin de</p><p>üstünde bir dereceyle girdim ve mezun oldum. Her şeyi hocalarıma borçluyum, özellikle</p><p>bunun altını çizmek istiyorum; Ercüment Behzat Lav, Melih Cevdet Anday onlar bizim çok</p><p>değerli hocalarımızdı. Ercüment Behzat Lav tiyatro ve diksiyon hocamızdı, Melih Cevdet</p><p>Hoca’da aynı şekilde diksiyon ve fonetik verirdi. Ayrıca Samih Nafiz Tansu mitoloji dersi</p><p>verirdi, Seyit Mısırlı eskrim dersi verirdi bize ve ben Seyit Hoca’nın gözdesiydim. Hatta bir</p><p>yıl da onun asistanı olarak kaldım tiyatro bölümünde çünkü babamın izin vereceğini hiç</p><p>sanmıyordum. Fakat sonra o kadar iyi derecelerde bitirdim ve mezuniyetime kadar zaten genç</p><p>oyuncularla çalıştım bu çok önemliydi. Atilla Alpöge ile mesela, hatta onun bir kitabı vardır:</p><p>‘Hayat Ağacında Tavus Kuşları, Genç Oyuncular’ Ergun Köknar, Çetin İpekkaya, Genco</p><p>Erkal, Çiğdem Selışık şimdi tiyatro yapmayan Amerika’da pek çok arkadaşımız Manfred</p><p>Korfman, Esen Kolgu, vefat eden arkadaşlarımızda oldu. Bu genç oyuncular grubu bence</p><p>amatör gruplar içerisinde Türk Tiyatrosunun altın amatör grubuydu. Bir kere çok entellektüel,</p><p>kültürlü insanlardı. Onların yaptıkları tercümeler; örneğin Eugene Ionescu’yu Türkiye’ye</p><p>onlar tanıttılar. ‘İskemleler’ ve ‘Ders’ oyunlarını onlar tercüme ettiler. Hatta ‘İskemleler’ ve</p><p>‘Ders’ oyunlarını Erdek Şenlikleri’nde oynadılar. Sonra Yıldız Kenter Tiyatrosu ‘İskemleler’</p><p>ve ‘Ders’i onların tercümesiyle oynadı. Yani çok değerli isimlerdi, zaten kalan isimlerden de</p><p>belli, başında Genco var mesela. Çetin İpekkaya var, benim ayrıldığım eşim. Dolayısıyla</p><p>amatörlük yıllarımda da çok faydalı çalışmalar yaptık. Araştırmacı tiyatroyu hep inceliyorduk.</p><p>Mesela ben George Buchner’in ‘Woyzeck’ oyununu oynadım. Mary’i ben, Woyzeck’i Ergun</p><p>Köknar oynamıştı. Farklı bir anlayış getirmek istediler. O zamanlar ben çok ince bir insandım</p><p>onaltı yaşında mıydım, öyle bir şeydi. Ergun da oldukça kilolu 120 kilo falan. Halbuki aslında</p><p>Woyzeck oldukça çelimsiz bir karakterdi. Ama onun tersini düşündüler, Atilla Alpöge</p><p>sahneye koymuştu ve ilk defa şöyle bir mizansen denendi: Sahnede siyah bir fon perdesi ve</p><p>önünde iki tane iskemle. İskemleleri dekor olarak kullandık. Kiminde oturuluyordu, kiminde</p><p>yatılıyordu, kiminde çağlayan olarak kullanılıyordu. Beni boğma sahnesi vardı Woyzeck’in,</p><p>Arnavut kız kolejinde oynarken oranın yerleri o zaman taştı. Benimde çok uzundu saçlarım o</p><p>zaman, saçlarımı eline doladı kafamı öyle bir vuruyordu ki yere.. Herkes önde dizili; bütün</p><p>oyuncular seyircinin karşısında, fon perdesinin önünde. Sahnesi gelen öne çıkıyor, bir saniye</p><p>içinde adapte oluyor ve oyununu oynuyor. Fakat o sırada Atilla Alpöge demiş ki “Ergun</p><p>Ani’yi öldürüyor. Beyin kanaması olacak” kafama vura vura, neyse öyle bir şey olmadı. Fakat</p><p>tabii deneysel olarak çok araştırmacı ve tiyatronun ben ayrıca da deneysel olmasına da çok inanırım.</p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizoPMe105qqonXZ7V6hrl7PRDzjOrRUwYlEui029FCVwRuLp9tpJTpkD7s6NxUoEdZZJGsrV3pIRtuPYVpwE7mQIh9BffXoHG9oWy_4M6vBlxN-UrG-eO6y867x6W48nGQstzwMkfpSgOhkI9lIC_Tl60q_gdIs8M1sWkv04s2QJnpIZb0tn9HCLYC/s4288/Ani%20%C4%B0pekkaya1.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4288" data-original-width="2848" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizoPMe105qqonXZ7V6hrl7PRDzjOrRUwYlEui029FCVwRuLp9tpJTpkD7s6NxUoEdZZJGsrV3pIRtuPYVpwE7mQIh9BffXoHG9oWy_4M6vBlxN-UrG-eO6y867x6W48nGQstzwMkfpSgOhkI9lIC_Tl60q_gdIs8M1sWkv04s2QJnpIZb0tn9HCLYC/s320/Ani%20%C4%B0pekkaya1.JPG" width="213" /></a></div><br /><br />Çünkü deneysel olmayan tiyatro yerinde sayar, ilerleyemez, açılamaz ve yenilikçi<p></p><p>olmadığı sürece de bayatlar kendi kendini tekrar eder. Bütün üsluplarında bu böyledir. Onun</p><p>için hiç kuşkusuz, rahmetli Beklan Algan’ı da burada anıyorum. Deneysel tiyatroya o çok</p><p>inanırdı. Birlikte onunla Bertolt Brecht’i çalışmıştık; ‘Cesaret Ana ve Çocukları’ oyununu..</p><p>Deneysel tiyatronun gerçekte amacı; tiyatroyu ölümsüzlüğe kadar yaşatmak. Yani hep</p><p>yaşatmak tiyatroyu. Bu da pekçok şey katıyor tabi tiyatro sanatına. Çünkü araştırmacı</p><p>olduğunuz zaman yaratıcı da oluyorsunuz. Konservatuar eğitimi yanında bugünki bütün</p><p>bilgimi; konuşma, sahnede durma, her şeyi rahmetli hocam Ercüment Behzat Lav’a</p><p>borçluyorum. Onu hayırla yad ediyorum. Eşi bulunmaz bir insandı. Böylelikle onları rahmetle</p><p>yad ediyorum. Herşeyimi onlara borçlu olduğumu tekrar ediyorum. Konservatuardan mezun</p><p>olduktan sonra çalışmama kararı almışken, Lale Oraloğlu beni yakaladı bırakmadı, babamdan</p><p>zorla izin aldılar. Babam beni Bakırköy’den Tünel’e götürüp getiriyordu.</p><p>O zamanın önemli yazarları mesela Sabri Esat Siyavuşgil Fransız Edebiyatı tercümeleri vardı.</p><p>Ondan sonra Refii Cevat Ulunay vardı, siz belki bilmezsiniz Milliyet’te yazardı, Vedat Nedim</p><p>Tör, bunlar beni göklere çıkardılar. Allah’tan o gazete küpürleri duruyor, kimse inanmazsa</p><p>gösteririm(Gülüyor) O parlayışla profesyonel hayata devam ettim. Dört sene özel tiyatro</p><p>yaptım. Sonra Şehir Tiyatrolarına geçtim. Şehir Tiyatrolarında repertuar tiyatrosu yapıyoruz,</p><p>bir tiyatroda Pierre Beaumarchais’in ‘Figaro’nun Düğünü’ oyununu oynuyoruz, öbür tarafta</p><p>Orta Anadolu köylüsünü oynuyorum. Şalvarlı yaşmaklı filan, diyalektiğiyle ama öbür tarafta</p><p>da bir prenses.. Resim olsa göstersem inanılmaz çelişkili.. Bunlar bir ay içerisinde oluyor.</p><p>Böyle bir oyuncu olunca, her rejisör sezon açılışında benim adımı listesine koyuyor. Böyle</p><p>böyle ben çok çalıştım, çok yıprandım, çok değişik roller oynadım. O değişik rolleri</p><p>oynayabildiğim, o sesleri yakalayabildiğim, o diksiyonlarda oynayabildiğim için tabii bunları</p><p>Ercüment Behzat Lav’a borçluyum. Tabi ki her rejisör ‘illa Ani olsun, Ani olsun’ diyorlardı.</p><p>Hatta en sonunda artık tırlatma durumuna gelmiştim, Gencay Gürün Hanım’a dedim ki,</p><p>Gencay Hanım ben artık götüremiyorum, bana biraz müsade verin. “Ne yapayım Aniciğim üç</p><p>dört rejisör senin adını listesine almış. Birinden birine seni vermeye mecburum” dedi.</p><p>O sene de Engin Uludağ sağolsun, “Aniciğim bu sene başlangıçta seni rahat bıracakağız. Sen</p><p>otur, genel kurul yapılıyor 1 Ekim’de sahne açacağız” Aaa aşağı indim bir de baktım ki yine</p><p>distribüsyonda adım var. Yani gene muvaffak olamadım. Bu şekilde Şehir Tiyatrolarında çok</p><p>yoğun repertuarlı dağarcığım oldu. Gurur verici işlerim de oldu. Mesela demin söylediğim</p><p>gibi Beklan Algan’la Bertolt Brecht’in ‘Cesaret Ana ve Çocukları’ oyununu, ki dört saat yirmi</p><p>dakika sürüyordu. Tepebaşı deneme sahnesinde bütün bir sezon oynadık. Bir hafta on gün gibi</p><p>geç açtık. Her zaman 1 Ekim’de açılır biz biraz geç açtık. 15 Mayıs’a kadar oynadık, 18</p><p>Mayıs’a kadar da üç gün üç gece sahnede yattım. Televizyona çıktı çünkü, halen Trt’nin</p><p>arşivinde mecvuttur. En azından o kaldı.. O arada Sam Shepard’ın ‘Aç Sınıfın Laneti’ diye</p><p>rahmetli Tunç Yalman’ın yönettiği oyunu oynadık. Türkiye’de yine bir ilkti. O oyunu</p><p>okumanızı dilerim, gerçekten olağanüstü bir oyun. Tunç Yalman sahneledi, Cüneyt Türel,</p><p>Arif Akkaya, Defne Halman ile birlikte oynadık. Çok güzel oyunlar oynadık. Özel</p><p>tiyatrolarda da mesela Arena’da ilk defa Alfred Jarry’nin absürd oyunu ‘Kral Übü’ ve ‘Zincire</p><p>Vurulmuş Übü’ ikisini birleştirerek rahmetli Asaf Çiğiltepe sahneye koymuştu; onu da bir</p><p>trafik kazasında kaybettik. O oyunla da Türkiye sarsıldı; biraz absürd ve anlaşılması tabi ki</p><p>zor, oraya gelen insanın oyunu okuyarak, bilerek geldiği zaman ona hitap edebileceği bir</p><p>oyundu. Fakat çok başarılı oldu, çok ses getirdi. Yani böyle bir takım ilkleri bana nasip oldu,</p><p>tiyatronun.. Gülriz Sururi tiyatrosunda Othello ile açtık. Orada Emilia’yı oynuyordum ben.</p><p>Oyunu seyretmeye Fransızlar gelmişti, Çetin İpekkaya’ya “Sizin madamınız, gerçek bir</p><p>drama sanatçısı, Fransa’da olsaydı” falan filan demişler. Allah’a şükrediyorum hiçbir</p><p>başarısızlığım olmadı. Köylü rollerinden Shakespeare’a kadar, Orta Anadolu, Ege</p><p>diyalektiğiyle bütün rollere imzamızı attık diyelim.</p><p><br /></p><p><b>Kerem: Televizyon ve sinemaya geçiş nasıl oldu?</b></p><p>Şimdi efendim, dediğim gibi Şehir tiyatrolarında biraz da muhlis bir karaktere sahip olmakla,</p><p>herhalde her türlü rolü aşağı yukarı oynadığım için bana hiç fırsat tanımadılar. Sokağa dönüp</p><p>bakamadım ben. Sinemaya çok erken başlayacaktım o zaman evliydim, eşim engel oldu</p><p>istemedi. Daha sonraları birkaç tane benim için önemli ama rolleri pek önemli olmayan</p><p>filmler yaptım. Mesela Almanlarla müşterek Kış Çiçeği isminde bir</p><p>film yapıldı. O filmde buradan yolculuğa başlayıp</p><p>Almanya’ya torununu götüren bir büyükanneyi oynuyordum.</p><p>Bu sene yine gösterilmiş, ‘Türklerin Almanya’ya gidişinin 50.</p><p>yılı’ sebebiyle Berlin’de gösterilmiş. O filmdeki rolümle de</p><p>Altın Portakal’da yardımcı kadın oyuncu ödülüne aday oldum.</p><p>Sonra duydum ki yerimi ayırttılar, beni gönderecekler; “Aman</p><p>o kız tiyatrocu, biz bir sinemacı seçelim” demişler. Bunu da</p><p>bana söyleyen sinemacıydı. Benim yerime ismi lazım değil, bir sinemacıya ödül</p><p>vermişler. Ama o filmde oynadığım çok hoş bir roldü, hele hududu kaçak geçerken gerçekten</p><p>çok hoştu. Rahmetli Halit Refiğ’in yönetmenliğini yaptığı ‘Hanım’ filminde Yıldız Kenter ile</p><p>birlikte bir kompozisyon oynadım. Bir Ermeni kadını rolüydü, onu oynadım. Yusuf Kurçenli</p><p>ile iki tane film yaptım: Biri ‘Ve recep ve Zehra ve Ayşe’ diğeri de ‘Merdoğlu Ömer Bey’</p><p>Sinema filmleri olarak pek fazla kariyerim yok. Tiyatrodan fırsat bulamadığım için filmciler</p><p>biliyorsunuz yoğun çalışırlar, uzak yerlere giderler onun için benim öyle bir şansım tiyatro</p><p>nedeniyle olmadı. Ama televizyon çok yaptım. Yani 1982’de Trt ile başladık, daha Trt 2 vardı</p><p>siyah beyazdı. Tesadüfen Naci Çelik Berksoy istedi beni sonra rahmetli Nezihe Araz</p><p>Hanım’ın ‘Hanımlar Sizin İçin’ programlarıyla Trt’ye girdik, giriş o giriş oldu. Bütün</p><p>çalışmalar beş sene, beş buçuk sene... Bir de orada, gene benim için övünç kaynağı olan</p><p>‘Memleketimizden Kadın Manzaraları’ adıyla otuzdokuz bölüm bir dizi program çektik. Her</p><p>bölüm bir hikayeydi. Onu da Nezihe Hanım yazıyordu. O hafta gazetede hangi olay olmuşsa</p><p>ama kadınlarla ilgili zaten kadın problemleri üstüne eğilmiştir Nezihe Hanım. Hemen o</p><p>haberleri dramatize eder ve ben anında önüme gelen otuzdokuz kırk sayfalık ve genelde hep</p><p>ben oynuyordum o kadınları, öyle istemişti Nezihe Hanım. Her bölüm ayrı bir kadının</p><p>hikayesi. Bir tanesini anlatayım: Anadolu’nun çok ücra bir yerinde kadının biri verem oluyor.</p><p>Kocası da alıyor, sağlık ocağına geliyor. Doktor bakıyor kadının haline; “Bu kadın verem,</p><p>durumu fena... Hadi ben yirmidokuz liralık ilaç yazayım. Bunun yarısını biz versek, yarısını</p><p>sen ödeyeceksin” diyor. Kocası da düşünüyor; “O kadarını versem ben bunun yenisini alırım”</p><p>diyor. O anda karısının bakışı orada, hepsi büyülendiler, stop demiyor, kes demiyor Naci</p><p>diyemiyor ve oyun sürüyor çünkü, hiç laf yok. İnşallah onlar duruyordur. Kadının yüzünde</p><p>önce bir şoke oluş var, sonra öfke, sonra kendine acıma duygusu... Bunların hepsi doğal,</p><p>kendinden spontane geliyor oyuncuya ve nasıl böyle bir şey olur, kulaklarına inanamıyor ‘On</p><p>liralık ilaç parası vereceğime ben bunun yenisini alırım’ lafının öfkeyle karışık kederi... En</p><p>sonunda artık ben kestim, çocuklar yeter dedim. Şimdi bunlar çok güzel şeyler, yani ben bu</p><p>tarz oyunculuklar görmek istiyorum.</p><p><b><br /></b></p><p><b>Kerem: Şimdi ki oyuncuları pek beğenmiyorsunuz galiba.</b></p><p>Beğendiklerim de oluyor ama popülist çalışmaları sevmiyorum. Yani, halkın hoşuna gitsin de</p><p>ne isterse olsun değil bu iş. Çünkü sanatçının görevi; halkı belli bir seviyeye çıkarmaktır. O</p><p>seviyeye çıkarmazsa, seyircide bulamaz. Çünkü devamlı halkın o günkü zevkini okşarsan, hep</p><p>o günde kalır. Sürekli, onu estetik olarak, düşünce olarak, sanat anlayışı olarak devamlı yukarı</p><p>çekmek zorundasın. Mesela görüyoruz yabancı filmlerde basit bir konuda üç tane oyuncu</p><p>oynuyor, fakat o kadar derinlik katılıyor ki o basit konuya, o oyuncuların oyunculuğunu</p><p>büyülenmiş gibi izliyorsunuz. Bizim dizilerde faraza o kadar çok konu</p><p>var ki arka arkaya her çeşit duygu sömürülerek o kadar fazla</p><p>üstüne gidiliyor ki, insan dejenere oluyor yani. Artık ne</p><p>üzülebiliyorsunuz ne başka bir şey yapabiliyorsunuz. Belki</p><p>ben öyleyim de halk bundan hoşlanıyor belki bilmiyorum.</p><p>Ondan da olsun, bu dramadan da olsun, ölüm de olsun, kaza da olsun, terk ediş olsun, vurmak</p><p>olsun. Bütün bunlar olunca, işin ana temasını, vermek istediğiniz sanatsal görüşünüzü,</p><p>hiçbirini aksettirememiş oluyor. Bir aksiyondur gidiyor. Konu bulmak kolay, istediğin kadar</p><p>doldur.<br /><br /></p><p><b>Kerem: Seyircinin yüzde sekseni içi kaldırmasa da yine izlemeye devam ediyor.</b><br /><br /></p><p>Yani hastanelerde beklemeler, ağlamalar, inlemeler ne bileyim. Hoşlarına gittiği içinde zaten</p><p>tutuyor böyle diziler. Benim savım şu: Bir oyuncu seyircisine hizmet ederken en çok dikkat</p><p>edeceği şey; onu devamlı seviyesini yükselterek, düşünce ve estetik görüşünü yüceltecek</p><p>şekilde çalışmalıdır. Tabi ki sadece oyuncuyla olmaz, tiyatro bir kadro meselesidir. Rejisörü</p><p>var, dramaturgu var, yazarı var yazarı hayatta olan oyunları çok oynadık biz. Mesela</p><p>Sebahattin Kudret Aksal’ın ‘Kahvede Şenlik Var’ oyununu oynamıştım. Haldun Taner’in kaç</p><p>tane oyununu oynadım. Haldun Bey gelirdi: “Çocuklar ben bu sahneyi atıyorum. Yerine</p><p>başkasını yazıyorum” der, gece elimize verir, ertesi gün oynardık. Yani demek istediğim bu</p><p>benim savımı gerçekleştirebilmek için oyuncunun tek başına olması yetmez. Mutlaka rejisörü</p><p>olacak, kadrosu olacak; Bertolt Brecht’in kadrosu gibi müzisyeni olacak, dramaturgu</p><p>efendime söyleyim estetik yönetmeni olacak. Tabii böyle birş ey yok ama estetiği öne olan,</p><p>estetik dersiniz anestetik bir şey yaparsınız. Kadroyla birlikte çalışırsanız bu mümkündür. Bir</p><p>araya gelirsiniz kafa dengi insanlar; ‘bu oyun iyi değil ya da biz bu oyun nasıl iyileştirebilir’</p><p>Bunu müziğiyle, dekoratörüyle, dramaturguyla ve yazarıylr gerçekleştirmeniz mümkündür.</p><p>Her tekst oynanabilir bence ama onun derinliğine inerseniz, eğer hiç derinliği yoksa; artık</p><p>orasını bilemiyorum. Bazen tabi öyle eserlerde olabiliyor.<br /><br /></p><p><b>Esra: Seslendirme yapmaya ne zaman başladınız?</b></p><p><br /></p><p>Eşimden ayrıldıktan sonra para sıkıntısı çekmeye başlayınca,</p><p>seslendirme yapmaya başladım. Trt’de çalıştım, mesela</p><p>Muppet Show’da Miss Piggy’yi ben seslendirirdim.</p><p><br /></p><p><b>Esra: Filmi vizyona girerken, yine sizin seslendirmenizi isteyenler çoğunluktaymış.</b></p><p><br /></p><p>Miss Piggy’yi Marilyn Monroe sesiyle oynardım. Rahmetli Sacide Keskin</p><p>yönetirdi. Çok çalıştım ama ondan sonra televizyon olunca, 1982’den sonra devamlı özel</p><p>televizyonlar tabii bunları yaptığımız sürece, tiyatroda gündüz bir prova iki oyun oluyordu.</p><p>İntikam alınıyordu, intikam değil de: “Sen dışarıda oynuyorsun, bunları da yapacaksın”</p><p>denirdi. Neler oynamadık ki? Çok hoş şeyler yaptık. Hanımlar sizin için programında</p><p>Anadolu’yu dolaştık. O yörelerin kültürel, lokal değerlerini öne çıkararak, dramalar yazılarak</p><p>onları gerçekleştirdik. O programda rahmetli Alev Sezer benim oğlumu oynardı, Nedret</p><p>Güvenç ile Mücap Ofluoğlu karı kocayı oynarlardı.<br /><br /></p><p><b>Esra: Seslendirme yaparken nelere özen gösteriyordunuz?</b><br /><br /></p><p>Seslendirme gerçekten çok özel bir sanat dalıdır. Bugünkü seslendirmelerin çoğunu</p><p>beğeniyorum. Karşınızda gördüğünüz karakteri, kendinize mal etmeden ama edermiş gibi</p><p>onun sesine, kulaklıklar var ya duyuyorsunuz orijinalde, eskiden çünkü okurduk gene de</p><p>okunuyor galiba; sanırım kulaklık sonradan geldi. Okuyarak siz onu seslendirirdiniz. Tabi</p><p>ki çok karakter konuşulduğu için seslendirmede, hepsinin</p><p>değişik olmasını sağlamak için sesinizle oynarsınız. O</p><p>karaktere hangisi uyuyorsa, yani nasıl uyuyorsa onu yapmaya</p><p>çalışırsınız, aslında kolay olmayan bir iş. Mesela Alev’den bahsettik;</p><p>sanki Alev’in sesi, Bruce Willis’in kendi sesiydi. Onun fizyonomisine oturmuştu, onun</p><p>gırtlağına oturtmuştu, onun karakterine, Bruce Willis’in o bezgin haline; Alev’de bezgindi her</p><p>zaman, o bezgin haliyle işte bakın o karaktere oturtmuştu. Kolay olmayan bir iş, iyi yapıldığı</p><p>zamanda ben onu sanat olarak görüyorum.<br /><br /></p><p><b>Esra: Daha çok çocuk izleyicilere hitap eden Muppet Show’da seslendirme yaptınız.</b></p><p><b>Nelere dikkat ettiniz?<br /><br /></b></p><p>Dünyada çok sevilen bir dizi olmuş, bizde de çok tutulmuştu. Tabii orada Miss Piggy yani çok</p><p>dişi bir karakterdi. İnce ve kıvrak sesiyle, hafif mahmurlu, nazlı yani onun sesini oturturken,</p><p>ben orada hiç zorlanmadım. Çocuklara hitap eden bir diziydi fakat büyüklerde çok fazla</p><p>izliyordu. Dediğim gibi Miss Piggy çok dişi bir rol o domuzcuk burnuyla falan ama sesiyle</p><p>çok kıvrak, nazlı ve işveli bir hali vardı. İşte onu da öyle yaptık. Yani çocuklarda, büyüklerde</p><p>seviyordu. Hiçbir tenkit gelmedi, çok uymuştu yani..<br /><br /></p><p><b>Esra: Trt seslendirmeciliği biraz da sizin seslendirmelerinizde sevilmiş.<br /><br /></b></p><p>Ben bilmiyordum. İnternetim de yok. Kızım Arzu Almanya’da yaşıyor o da söylüyor; “Anne</p><p>internete girince senin Keşanlı Ali Destanı’nda söylediğin Uygarlık/civilisation çıkıyor</p><p>karşımıza” diyor. Bende şaşıyorum, ilgilenmem lazım herhalde...<br /><br /></p><p><b>Esra: Seslendirme yaptığınız dönemlerde karşılaştığınız sorunlar var mıydı?<br /><br /></b></p><p>Hayır, ücretlerin az olması dışında, pek birşey yoktu. Fakat benim esas bırakmamın nedeni</p><p>sigara içilmesiydi. Televizyonda çok ağırlıklı çalışmalarım başlamıştı, tiyatroda çok ağırdı. O</p><p>nedenle bırakmak zorunda kaldım. Onun dışında seslendirme dediğimize göre; otuz yıla yakın</p><p>arkası yarınlar ve radyo tiyatrosu yaptım. Hatta puanlarım emekliliğime işledi. Radyo</p><p>tiyatrosu gururla anlatacağım birşeydir. Bütün klasikleri oynadık. Mesela Racine’in</p><p>Andromak’ını oynadım. Durmadan arkası yarınlar, durmadan radyo tiyatroları, çocuk</p><p>tiyatroları oynardık. Sürekli biz radyodaydık. Giderdik bazen sabahları, bazen provalarımıza</p><p>göre ayarlanırdı öğleden sonraları, genellikle pazartesileri de olurdu. O kadar detayları</p><p>hatırlamıyorum ama otuz yıla yakın sürekli radyo tiyatrosu yaptık. Bazen romanlar okuduk.</p><p>Mesela Ayla Algan ile bir oyun oynadık: O ölümü temsil</p><p>ediyordu bende yaşlı bir kadını.. İnanır mısınız ertesi gün</p><p>müydü neydi, Mahmutpaşa’ya gittim. Sultanhamam’da bir</p><p>takım konfeksiyoncular vardı, beni içeri davet ettiler; “Size</p><p>çay kahve ısmarlamak istiyoruz” Neden? “Dün gece sizin</p><p>piyesinizi dinledik, tüylerimiz ürpererek” dedi. Ayla Algan ile iki</p><p>kişilik bir oyundu. Yani radyo çok zevkliydi. Görmediğiniz bir karakteri seslendiriyorsunuz.</p><p>Bence radyo tiyatroları, arkası yarınlar seslendirmeden çok daha önemliydi. Önceden teksti</p><p>alıyorsunuz, kırmızıyla çizerdim rolün altını. Ayla Algan ölümü temsil ediyordu, bende yaşlı</p><p>bir kadını; o korkuyu düşünün. Nasıl vereceksiniz mikrofonda?</p><p><br /></p><p><b>Esra: Görüntü yok, ekranda kimseyi görmeden yapıyordunuz.</b></p><p><br /></p><p>Evet yalnızca sesle ve Sultanhamam’da bir konfeksiyoncunun “Ani Hanım lütfen içeri</p><p>buyurun, size bir çay ısmarlayayım” demesi beni gururlandırmıştı... Esas gurur duyduğum ve</p><p>sonradan da artık yorulmaya başladığım ve televizyon işi çoğalınca, artık radyo tiyatrolarını</p><p>da bıraktım. Zaten radyo tiyatroları şimdi çok az alınıyor galiba, çünkü biliyorsunuz</p><p>televizyonda dizi furyası var.</p><p><br /></p><p><b>Kerem: Yok gibi diyebiliriz, bazı radyolar haricinde kalmadı.</b><br /><br /></p><p>Yunan klasiklerini oynadık. Bir keresinde Datça’da gece balkonda oturuyorum radyodan</p><p>sesimi duydum; bir Yunan klasiği oynuyormuşuz. Onları oynamak çok zor yani. Çünkü uzun</p><p>uzun tiradlar var. Monoton olmadan o edaları vermek zor iş.. Tek isteğim, benim gibi düşünen</p><p>sanatçılar yetişsin. Gerçi çok iyi sanatçılar var. Örneğin, bunu söyleyim de yazın; Doğumgünü</p><p>partisine gittim, Cem Davran, Jülide Kural, Özge Borak, Yıldıray Şahinler aynı zamanda</p><p>yönetmiş. Müthiş bir oyundu. Olmaz böyle perfomans, mutlaka görmelisiniz. Onları görünce</p><p>kuliste bir saat onları lafa tuttum, çok güzel bir oyundu.<br /><br /></p><p><b>Kerem: Yalnız seslendirme işiyle sanatçı geçimini sağlayabilir mi?</b><br /><br /></p><p>Sağlar. Radyo ile değil ama dublajla sağlar. Bizim zamanımızda ücretleri azdı. Şimdi</p><p>sanıyorum daha bir iyi duruma getirildi. Bu şekilde yaşayan ve geçinen çok insan var. Dublaj</p><p>sanatçısı olan da var fakat çoğunluk tiyatro kökenli, tiyatrocu olanlar giderler seslendirmeye.</p><p>Bununla yaşayan çok insan var ve memnunlar.. Sigara çok içiliyordu. O zaman öyleydi. Ben</p><p>çok erken bıraktım. Hep içiyorlardı, devamlı sigara dumanı altındaydık. Ben ona</p><p>dayanamadım. Yoksa istediğim kadar dublaj yapabilirdim.</p><p><br /></p><p><b>Kerem: Radyoda böyle bir problem yoktu değil mi?</b></p><p><br /></p><p>Asla. Stüdyolarda vardı. Yani giriyorsunuz kapıdan. Camın arkasından konuşuyorsnuz sonra</p><p>bakıyorsunuz kadınlı erkekli herkesin elinde sigara. Ben ona dayanamadım. Esasen Trt’de</p><p>dizilere geçmiştim. Bu durumdan dolayı oraya zamanım kalmamıştı. Esas seslendirmede sizi</p><p>mutlu edecek bir şey söyleyemiyorum ama en güzel şey radyo tiyatrolarıydı. O da bir nevi</p><p>seslendirme ve bence çok daha farklı. Hiç görmediğiniz bir karakteri canlandırıyorsunuz.</p><p>Aynen tiyatro gibi. Orda görüntünüz yok ama sesinizle o görüntüyü tamamlıyorsunuz.</p><p>Aksiyonu, duyguları veriyorsunuz. Mesela Tomris Oğuzalp’ı çok beğeniyorum. Şimdi</p><p>rahatsız biliyorsunuz. Aslında onunla da röportaj yapsanız ne kadar güzel olur... Ender Akışık</p><p>vardı. O da rahmetli oldu. Çok severdim onun radyo tiyatrolarını. Ben nefesimi kesip</p><p>dinlerdim. Bu yani ilginç bir şey, tiyatronun yarısı demek. Çok ilginç ve kolay olmayan bir</p><p>şey. Severdik radyo tiyatrolarını. Hep giderdik senelerce. Hatta emekli olduğumda bir baktım</p><p>puanlar gelmiş. Ne olursa olsun devlet yeri olduğundan emekliliğime puanlar gelmiş. Çok</p><p>ilginç gelmişti bana..<br /><br /></p><p><b>Esra: Seslendirme projesi gelse yapmak ister misiniz?</b><br /><br /></p><p>Bir kere hevesimi alayım diye yaparım. Şunu açıklamak zorundayım ki, çok yorgunum fakat</p><p>dizi çalışabiliyorum. Oynuyorsunuz bitiyor. Bir varlık o. Radyo tiyatrosunu da yapmak</p><p>isterim bir kere ama bir kere. Ama dizilerde farklı bir hayat oluyor. İnsanların içindesiniz,</p><p>yaşayan bir işin içindesiniz. Etrafınızda bilmiyorum, ben en ufak bir şeyden mutlu olan</p><p>insanım. Her yerde gülmeler, espriler, orada bir yaşam var. Arkadaşlarla birlikte olmak, orada</p><p>çıkıp oyunu oynamak. Dizilere devam edebilirim ama tiyatro yapmam. İçimde gitmiyor değil,</p><p>ama o sahneye birkaç kere çıktım da.. Hatta Muhsin Ertuğrul sahnesinin açılışına</p><p>Başbakan’da gelmişti sahneye çıktık kurdele kestik. İçim titredi, kolay değil. Bütün hayatımı</p><p>verdim. Hiç nefes almadan oynadım. Mutluyum, mesela bakın bugün hatırlanıyorum; ne</p><p>kadar güzel bir şey. Çünkü hiç popülist olmadım, medyatik olmadım. Hep gerilerde kaldım.</p><p>İşimi iyi yapmaya çalıştım. Sadece görevim, bana verilen rollerin hakkını verebilmekti,</p><p>verebildimse ne mutlu ama hiçbir zaman bundan istifade etmedim. Fakat diziler hoşuma</p><p>gidiyor, inşallah yenisi de gelir ve çalışırım. En çok üzüldüğüm de</p><p>televizyonda Keşanlı Ali’yi oynuyorlar, orada benim rolüm</p><p>Madam Olga’yı bana vermiyorlar. Yaşlı bulmuşlar beni daha</p><p>genç birini oynatmışlar. Halbuki ben onu oynadığım zaman</p><p>1963/64 filan çok gençtim ve çok da inceydim. Biraz</p><p>kompozisyon yapalım diye bir kravat taktım, bir erkek bluzu</p><p>giydim, gözlük taktım, başıma bir bandaj filan koydum.</p><p>Değişik bir tip olsun istedim, çünkü çok gençtim Yani aslında</p><p>burada da olabilirdi ama tabi televizyoncuların, yapımcıların</p><p>tercihi oluyor. Rollere başka bir nosyon başka bir kavram</p><p>getirmek istiyorlar galiba. O yüzden daha genç birini tercih</p><p>etmişler. Diziyi seyretmedim ama Haldun Bey’in yazmış olduğu herşey şaheserdir.</p><p>Haldun Bey’in ne hakkı ödenir ne de yerine birisi gelir. Yazmış olduğu Keşanlı Ali Destanı</p><p>zaten sokakta bile oynasanız, en büyük başarıya ulaşabilecek bir eserdir. Bütün Avrupa’da</p><p>oynanmıştır.</p><p><br /></p><p><b>Kerem: Şehir Tiyatrolarında da hep kapalı gişe oynamıştır.<br /><br /></b></p><p>En son gene oynadık. Ferhan Şensoy sahneye koydu ve ben yine Madam Olga’yı oynadım.</p><p>Zeliha Berksoy’da oynamıştı. Dizilerde tiyatronun havası olmuyor. Haldun Bey’in yazmış</p><p>olduğu bir şey için nerede gerçekleşirse gerçekleşsin; onun o dili bile müthiş bir şey, yani onu</p><p>ben anlatamam size. O sahnede öyle espriler var ki konuşur gibi söylerdin beş dakika alkışla</p><p>Zeliha Berksoy bekliyordu: “O açılacak, sen kapanacaksın” diyordu. Şimdi benim sadece</p><p>söylemek istediğim şu; dizi olduğu zamanda güzel olabilir, olmuştur ben pek izleyemiyorum</p><p>ancak tiyatronun tadı başka. Biz onun tiyatrosunu kapalı gişe iki kere oynadığımız için kaç</p><p>sene arayla, tabi ki tiyatronun yeri bambaşka. Çok da güzel anıları var bende. Mesela</p><p>uygarlık/civilisation şarkısının bestekarı Yalçın Tura’dır. Uygarlık şarkısını son gece getirdi,</p><p>ertesi gün genel prova var ve ertesi günde premiere var. Ne yapacağız? Rahmetli Carlo</p><p>Capocelli vardı maestromuz. Çetin melodikayla gece sabaha kadar bana şarkıyı çaldı, ben</p><p>söyledim o çaldı. Ertesi gün genel provada maestro dedi ki: “Ben Ani’yi çalıştıracağım” Onun</p><p>şarkısı son dakika geldi. Beni çalıştırdı, genel prova yaptık. Ertesi günde premiere yaptık.</p><p>Şarkı bir şaheser; Blues gibi yazmış Yalçın Tura. O kadar güzel ki yani, çoğu kez tekrarladık</p><p>biz onu. Rahmetli Haldun Bey’de “Bu şarkıyı senin gibi kimse söyleyemez Aniciğim”</p><p>demişti. Bu söz zaten bana dünyanın en büyük hediyesi. Keşanlı Ali için diyebileceğim tek</p><p>şey; klasik bir baş yapıt.<br /><br /></p><p><b>Esra: Seslendirme konusunda yeni yetişecek sanatçılar tavsiyeleriniz nelerdir?</b><br /><br /></p><p>Benden çok daha ustalar var tavsiye verecek. Ben yaptığım kadarı ile bir kere</p><p>sigara içmesinler, ikincisi kondisyonlarını muhafaza etsinler,</p><p>çünkü seslendirme ses ve nefes alma, diyafram meselesidir.</p><p>Bunlara çok dikkat etsinler. Bir de seslendirdikleri rolün nasıl</p><p>bir karakter olduğunu kavradıktan sonra seslendirmeye öyle</p><p>girsinler. O zaman her rolü ayrı ayrı oynamış olurlar. Çünkü</p><p>seslendirme öyle bir şey ki, aynı sesle kırk tane insan konuşuyorsunuz. Öyle değil mi, öyle.</p><p>Onları ayrı ayrı konuştuğunuz taktirde, sizin sesiniz ‘a ben bunu biliyorum, bunu</p><p>konuşuyordu’yu bile hissettirmez. Ayrı bir karakarteri ayrı ses tonuyla konuştuğunuz zaman.</p><p>Dediğim gibi birincisi sağlığını korumak, ikincisi seslendireceği karakteri tanımak, bilmek</p><p>ona göre bir ses tonu bulmak. Bu da bir nevi oyunculuk, ses oyunculuğu; yani sesiyle</p><p>oynuyor.<br /><br /></p><p><b>Kerem: Dünya Kadınlar Günü için söylemek istedikleriniz...</b><br /><br /></p><p>Kadınlar en kıymetli varlıklarımız değil mi? Analarımız bir kadın, bacılarımız, eşlerimiz</p><p>kadın.. Kadının olmadığı yerde bence ne renk ne hayat ne de güzellik vardır? Yaşamın tadı</p><p>kadın bence ve kadınlarımız da, Anadolu kadınlarımızdan bu yana çok vefakar ve cefakardırlar.<br /><br /> Kadınlarımızın kıymeti bilinsin isterim.<br /><br /><b>Film Arası sinema dergisi Mart sayısında yayınlanmıştır.</b><br /></p>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-67545919356913394782023-01-21T01:26:00.003-08:002023-01-21T02:19:12.836-08:00Pink FloydShine On You Crazy Diamond<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/nHER1RmSqA8" width="320" youtube-src-id="nHER1RmSqA8"></iframe></div><p></p>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-6234527228051645712023-01-21T01:23:00.003-08:002023-01-21T02:19:28.337-08:00AC/DC - Demon Fire<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/uMh6kz8zN4I" width="320" youtube-src-id="uMh6kz8zN4I"></iframe></div><p></p>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-83470328245242043022022-08-09T23:59:00.003-07:002022-08-31T05:35:49.656-07:00Güya Deneme yazdım ha<p style="text-indent: 0px;"><span style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: inherit; font-size: 14.85px; text-indent: 10px;">Yazım Çeşidi: Güya deneme<br /></span><span style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: inherit; font-size: 14.85px; text-indent: 10px;">Konusu: Zaman</span></p><div style="background-color: white; border: none; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; margin-left: 0cm; margin-right: 0.9pt; padding: 0cm 0cm 1pt; text-indent: 10px;"><div class="MsoNormal" style="border: none; padding: 0cm;"><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div></div></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; margin-right: 0.9pt; text-align: justify; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">Acaba ruh göçü diye bir şey hakikaten var mı? Şayet böyle bir şey varsa, zamanı da geri döndürmek mümkün olur mu? Kim bilir zamandan şikâyetçi olarak yaşayan ne çok insan vardır bu dünyada. Bana yetmiyor yirmi dört saat. <b>Verlaine</b>’in kendine sorduğu ünlü soru bana yöneltilse; <b>“Söyle ne yaptın gençliğini?”</b> Büyük ihtimalle “Fazlaca boş zaman geçirdim..” diye yanıtlarım.</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-align: justify; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">Zamanın ne sözcük anlamı, ne terim anlamı, ne somut ne soyut anlamını irdelemek istemiyorum. Yalnızca bende çağrıştırdığını aktarmak istiyorum. Bir dönem, hiç istemeye istemeye gittiğim eğitim kurumları, şimdi beni çağırıyor.. Girmekten hoşnut olmadığım kütüphane ve kitapevlerinden artık çıkmak istemiyorum. Yaşımın ilerleyişine ve eş değerde aklımın ilerlemeyişine bağlıyorum. Yavaş yavaş kendi kütüphanemi oluşturma savaşındayım. Hem aklımda, hem somut olarak odamda..</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">Demişler ki;</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><div><span style="font-family: inherit;">“Boş zamanlarımda halı dokurum.” Uzun siyah saçlı köylü kız,</span></div><div><span style="font-family: inherit;">“Boş zamanlarımda resim yaparım.” Sakallı ressam,</span></div><div><span style="font-family: inherit;">“Boş zamanlarımda besteler yaparım.” Romantik besteci,</span></div></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">“Boş zamanlarımda şarap içerim.” Sokaktaki sarhoş,</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">“Boş zamanlarımda yemek yerim.” 150 kiloluk adam,</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">“Boş zamanlarımda demeç veririm.” Eski politikacı,</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">“Boş zamanlarımda Meryemanayı düşünürüm.” Sarışın rahibe,</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">“Boş zamanlarımda marangozluk yaparım” padişah II. Abdülhamid,</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">“Boş zamanlarımda beyaz atlı prensimi beklerim.” Genç ve güzel kız,</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">“Boş zamanlarımda gençliğimi düşünürüm” yaşlı kadın,</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">“Boş zamanlarımda ağlarım” yalnız kalmış deli adam,</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">“Boş zamanlarımda havlarım” kulağı kesik karabaş,</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">“Boş zamanlarımda anırırım” yanık sesli eşek,</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">“Boş zamanlarımda toprak kurtlarıyla söyleşirim” profesyonel ölü.."</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">Yukarıda Gürhan Tümer’den büyük bir alıntı yaptım. Bana da soruyorlardı: “Boş zamanlarında neler yaparsın?” diye, ‘kızların peşinde ve top peşinde koşarım’ diye cevap ver(ir)emezdim...</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><b>“İşini erteleyen insan, işinin hiçbir zaman yapılmaması riskine giren insandır.” Baudelaire</b></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-align: justify; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">Geçmişte bir işe girişecek olduğumda, katiyen ayakkabılarımı çıkarmazdım. Neticede benimsemediğimin göstergesiydi. Bana ne vereceğini öngöremezdim. Bu öngörüsüzlük şimdiki beni yarattı, durum fallar baktırmaya vardı: Kısa yakın zaman, orta yakın zaman, uzun yakın zaman dilimlerinde hayırlı bir şeyler olacak, oluşacak mı? “Geçmişle yaşamak da ayrıca zaman kaybıdır.” Babamın sürekli telaffuz etmesiyle aşina olduğum cümledir. Tabii olarak geçmişimdeki pişmanlıklardan sıyrılmak kolay olmuyor. Alacağım ve aldığım dersler gelecekteki benin yaratılmasında pay sahibi olacak.</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><b>"Hayatınız boyunca bir kurban olmak zorunda değilsiniz. Tam şu an ne olduğunuz, geçmişteki seçimlerinizin bir sonucudur. Ne olacağınız ise bundan sonra yapacağınız seçimlere bağlıdır" Ivan Burnell</b></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-align: justify; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;">Ardımda bıraktığım on yılda geçen boş zamanlarımın asla geri gelmeyeceğini biliyorum. </span><span style="font-family: inherit;">Ya şimdi? Otobüste, trafikte geçen bir dakikanın hesabını yapıyorum. Nasıl daha fazla okuyabilirim? Kaybettiğim zamanı geri getiremeyeceğimin bilincindeyim, lakin yarına daha bilinçli ve düzeyli çıkabilmek için okumak öğrenmek şart.. </span><b style="font-family: inherit;">Konfüçyüs</b><span style="font-family: inherit;">’ün dediği gibi, </span><b style="font-family: inherit;">“Düşünmeden öğrenmek, zaman kaybetmektir.”</b><span style="font-family: inherit;"> Kalan yaşamımda öğrenme işini, ele aldığım konu üzerinde düşünerek, konuşarak, tartışarak yapmak niyetindeyim. Alık alık sokaklarda ekmek elden su gölden dolaşırken; şimdilerde büyük denizlere ulaşabilmek için küçük gölleri beğenmenin ötesine geçip, üzerinde santral kurarak elektrik üretmeye çabalıyorum.</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;"><span style="font-family: inherit;">Hatırlanmasa da, yaşamımızın her anında pek çok pişmanlıklar yaşıyoruz. Hiç 'keşke' dediniz mi? Bir kere bile dediyseniz, yaşadığınız zamandan pişman oldunuz demektir. Acaba ben kaç defa 'keşke' dedim? Bir, iki, beş... Sayısını net bilmiyorum, lakin az olmadığını biliyorum.</span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-align: justify; text-indent: 10px;"><span style="font-family: inherit;"><b>J. M. Powe</b>’un, <b>“Rüyaları gerçekleştirmenin en kolay yolu, uyumamaktır”</b> sözünü kendime merdiven yaptım. Belki bu sözüyle bir bakıma ironi yapmış olabilir. <span style="color: #333333;">Zaman, iki yıldır beni korkularımla yüzleştirirken; karşılığında uykularımı çalıyor.</span>Her gördüğümü, her okuduğumu belleğime kazımak istercesine, ama hiçbir şeyi yerine oturtamadan gitmeyeceğim... Prova aşamalarını atlatarak, yaşamdaki oyunumuzu oynayıp, göç edeceğimiz güne dek zamanı iyi kullanmaya kendimi ayarlayacağım.</span></div><div class="MsoNormal" style="background-color: white; color: #3a3a3a; font-family: Arvo; font-size: 14.85px; line-height: 22px; text-indent: 10px;"><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div><div><br /><div><span style="font-family: inherit; text-indent: 35.4pt;">Yazan: Kerem KA. /</span><span style="font-family: inherit; text-indent: 35.4pt;"> Ocak 2010</span></div></div></div>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-6373477306407215862022-08-08T02:53:00.002-07:002022-08-09T00:33:30.143-07:00Manu Chao - Clandestino<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/TyA-oz7lSrc" width="320" youtube-src-id="TyA-oz7lSrc"></iframe><span style="text-align: left;"> </span></div><p></p>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-26578330551965381132022-06-22T11:45:00.006-07:002023-02-04T00:23:54.462-08:00Ruhî Şarkılar Bilmem kaç<p></p><div><div style="text-align: center;">Bilmem kaçıncı kez aşık oluyorum.</div><div style="text-align: center;">Ya da olduğumu sanıyorum.</div><div style="text-align: center;">Belki de ulaşamadığım için adını aşk koyuyorum. </div><ol style="text-align: left;"><li style="text-align: center;"><a href="https://www.youtube.com/watch?v=z0JQ-Yyz7Ic" target="_blank">Erkin Koray "Çok derinlerde"</a></li><li style="text-align: center;"><a href="https://www.youtube.com/watch?v=q19UZSj28fU" target="_blank">Kalben "Sadece"</a></li><li style="text-align: center;">Ufuk Çalışkan "Unutmak istiyorum"</li><li style="text-align: center;">Pinhani & Kalben "İyi değilim ben"</li><li style="text-align: center;">Pera "Sensiz ben"</li><li style="text-align: center;">Dedublüman "Çözemezsin"</li><li style="text-align: center;">İkilem "Bu saatten sonra"</li><li style="text-align: center;">Pera "İyi ki doğdun sevgilim"</li><li style="text-align: center;">Duman"Yürek"</li><li style="text-align: center;">İlhan İrem "Yazık oldu yarınlara"</li><li style="text-align: center;">Yüzyüzeyken Konuşuruz "Sandal"</li><li style="text-align: center;">Majeste "Aşk Dediğin"</li><li style="text-align: center;"><a href="https://www.youtube.com/watch?v=93YLq33xk24" target="_blank">Hedonutopia "Çöl"</a></li><li style="text-align: center;"><a href="https://www.youtube.com/watch?v=1Fn7czCmVwc" target="_blank">KUAN "Deli Gönül Neyi Özler Durursun</a>"</li></ol><div><br /></div><p></p></div>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-33879374753436819122022-05-20T13:21:00.004-07:002022-08-11T02:48:37.695-07:00Bayi Promosyon Gezileri<p style="text-align: center;"> “BAYİ PROMOSYON GEZİLERİ”</p><p style="text-align: center;">Vize işlerini halleden genç kardeşimizin askere gidişi sebebiyle, bir haftadır yığılmış olan işleri halletmek için önceki akşam mesaiye kalmıştım. Ofisin anahtarlarını bana teslim edip gittiler, ertesi sabah ofisi ben açtım. Akşamdan kalma olan masamı düzenledim, o esnada Cabir’in sesini duydum;</p><p style="text-align: center;">- Günaydın abey, erkencisin madem, çayı da demleyeydin bari..</p><p style="text-align: center;">Günaydınlaştıktan sonra ocağın başına geçti. Çayı demleyip bana da bir bardak alarak masama geldi. Her sabah aldığı poğaçalara otlanmak bu kez bana nasip olmuştu. Afiyetle poğaçaları mideye indirirken diğer arkadaşlar da yavaş yavaş ofise damlamaya başlamışlardı. Kishinev yolculuğundan dün akşam dönen Kerim de ofise teşrif etmişti. Yaklaşık on gündür Moldova’daydı, hoşbeş edip görüştük, koklaştık. Yolculuk esnasında başından geçen bir iki ilginç olayı anlatmaya başladı.</p><p style="text-align: center;">Kerim ile sohbet halindeyken patronumuz Ercüment Bey çıkageldi. Onunla görüştü ve ekibin toplanmasını istedi. Cabir tüm ekibi bir araya topladıktan sonra Ercüment Bey söze girişti:</p><p style="text-align: center;">- Arkadaşlar yarın sabah aramıza yeni bir ekip arkadaşı dahil olacak, vize işlemleri sorumlusu olarak işe başlayacak. Yalnız önemli bir husus var:” dedi ve yeni başlayacak olan bu arkadaşın engelli olduğunu vurguladı. Kendisini en iyi şekilde aramıza katmamızı ve engelli olduğu için kesinlikle onunla alay etmememizi tembihledikten sonra Kerim ile birlikte odasına çıktı. Herkes işinin başına dönmüştü. Gün içinde rutin işlerimi yapıyor iken öğleden sonra bir telefon geldi. Hem gecenin yorgunluğu hem de öğle yemeğini fazla kaçırmamın, muhtemelen yoğurtta yememin etkisiyle hafif dalmıştım. Elim sağ avurduma dayalı vaziyetteyken çalan telefonla irkildim;</p><p style="text-align: center;">- Alo</p><p style="text-align: center;">- Efendim dedim.</p><p style="text-align: center;">- Kardaş salam aleyküm..</p><p style="text-align: center;">- Aleyküm selam beyefendi,</p><p style="text-align: center;">- Kardaş ben bişey soracaktım;</p><p style="text-align: center;">- Tabii buyrun efendim yardımcı olmaya çalışayım,</p><p style="text-align: center;">- Yaw kardaş, nasıl desem.. Eee... şey turzimi yapıyor sunuz?</p><p style="text-align: center;">- Beyefendi burası seyahat acentası zaten!</p><p style="text-align: center;">- Tamam da kardaşım şey yani seks turzim yapıyor musunuz ?</p><p style="text-align: center;">Bu sorunun aleni sorulması karşısında afallamıştım, yalnız tam olarak sormak istediği mevzuyu da tahmin etmiştim. Yine de buna rağmen; </p><p style="text-align: center;">- Beyefendi sorunuzu anlayamadım. Biraz daha açıklayıcı olabilir misiniz ?</p><p style="text-align: center;">- Yaw güzel kardaşım, hani bazı holding şirketler kendi şubelerinde yılın elemanlarını filan bir haftalığına yurtdışına tatile yolluyorlar ve bu yılın elemanlarının; gittikleri memlekette tanıştıkları süper fıstıklar ile geceleri birleşip, aynı zamanda kafilenin de en iyi elemanı olmak için didinip durdukları turlardan bahsediyorum. İşte buna benzer turlara katılmak istiyorum, bu yüzden aradım.</p><p style="text-align: center;">Adamın, ‘biraz daha açık olur musunuz..’ ricama bu denli cevap vermesi beni epey şaşırtmış hem de biraz tebessüm ettirmişti. Bahsettiği (Sex Turizmi) tarzda gezi turlarını aleni olmasa bile, esasen ‘Bayi Promosyon Gezileri’ adı altında gerçekleştiriyorduk. Yalnız bu şekilde bireysel başvurular ile geziler düzenleyemediğimizi kendisine bildirdim; </p><p style="text-align: center;">- “Beyefendi, biz bahsettiğiniz tarzda turlar düzenlemiyoruz. Holdingler, ana bayileri için Dünya’nın belirli turizm ülkelerine gezi düzenleme düşüncesi doğrultusunda bize başvuruyorlar. Biz bayi yetkililerini, gezilecek ülkenin tarihi güzelliklerini, kültürel zenginliklerini vs. göstermek amacıyla seçilen ülkeye götürüyoruz. Bahsi geçen bu yetkililer, kendi kişisel becerileriyle hatunları götürüyor. Yani biz hiçbir türlü aracılık yapmıyoruz kesinlikle..” dedim.</p><p style="text-align: center;">- Eee.. peki ne yapmam lazımdır şu anda kardaşım…?</p><p style="text-align: center;">Artık bu soru üzerine bende biraz işi dalgaya vurarak;</p><p style="text-align: center;">- Beyefendi bence en kısa zamanda bir nalburiye veya kırtasiye dükkanı açmanızı yada ilaç mümessilliği almanızı tavsiye ederim.” dedim.</p><p style="text-align: center;">Teşekkür etti. Görüşme sonlandıktan sonra biraz düşündüm. Yedinci yılımı dolduruyordum bu meslekte, fakat hiç bu şekilde bir görüşme yapmamıştım. Bu komik olayı Kerim, Ercüment Bey’le görüşmesini bitirip gelince, ona anlatmak için sabırsızlanıyordum. Nihayet Kerim geldi ve olayı kendisine anlattığımın akabinde ikimizde gülmekten katılıyorduk. Diğer arkadaşlar da bu gülüşmelerimize kulak kesilip yanımıza yanaştılar, onlara da anlattığımda tüm ekip kahkaha komasına girmiştik. Kerim benim görüşme esnasında hiç aklıma gelmeyen bir şey sordu;</p><p style="text-align: center;">- Acaba nereden duymuştu böyle bir şeyin varlığını..?</p><p style="text-align: center;">Ben görevini en iyi şekilde yapmaya çalışan bir ofis elemanı olduğumdan sormak aklıma gelmemişti. Gün boyunca arkadaşlara bu mevzuyu anlatmakla geçirdim. Paydos saatinde Kerim ile birlikte çıktık beni eve bıraktı. Bu sabah tekrar arabayla beni aldı, ofise birlikte geldik. Çaylarımızı alıp içmeye koyulduk. Bu esnada kapıda otuzlu yaşlarda birisi belirdi; Prezentabl tanımına gayet uygun olan bu kişinin, jöleli saçları sola taranmış halde, omuzları amut gösteren blazer ceketi, rugan ayakkabıları ve elinde çantası ofise girdi. Önce başıyla sonra lügatiyle içeriyi selamladı;</p><p style="text-align: center;">- Günaydın ben Melih. Yeni vize işlemleri sorumlusuyum.</p><p style="text-align: center;">Kerim kapıya yakın olduğundan ilk onunla tokalaştılar. Bende hoş geldin dedim ve sırayla diğer arkadaşlarda hoş geldinleri esirgemediler. Kendisi hoş geldinleri mideye indirirken Ercüment Bey’de arkasından ofise girdi. Melih’i bizimle tanıştırdı, görev tanımını prosedür gereği anlattı ve birlikte odasına doğru yol aldılar. Tüm ekip birbirimize şaşkın ifadelerle bakıyorduk. Ercüment Bey daha dün, yeni başlayacak olan elemanın engelli olduğunu bildirmişti. Fakat bu adamın yürümesi, konuşması, hal ve hareketleri, tavır ve davranışları ilk gözlemlerimize göre gayet normaldi. Peki ala ne bakımdan engelliydi bu adam ? Ercüment Bey’le görüşmesi bittikten sonra çalışacağı masasına geçip oturdu. Ofiste çalışanlar olarak kendisini gizlice izliyorduk; kulağı iyi işitiyor, gözleri iyi görüyordu. Öğle yemeği sırasında önümüzdeki masada ofisin zenci hatunu Martha ile beraber yemek yiyorlardı. Martha Afrika asıllı Fransız rehberimizdi. Bizimle üç yıldır çalışıyordu ve hatunun tabir-i caizse ‘kabak büyüklüğünde kalçaları’ vardı. Herif daha ilk günden onun dikkatini çekmeyi başarmıştı. Üstelik yemekte yanına oturmuştu. Epey hoşsohbet birisi olmalıydı, çünkü Martha’nın lokmaları gülmekten boğazına takılacaktı vesselam. Martha yemeğini bitirip kalktıktan sonra, öğle yemeğini yiyenlere çaylarını dağıtan Cabir’i yanıma çağırdım. Melih hazır tek başına oturuyor iken, gidip biraz yoklamasını söyledim. Kerim de bende merak ediyorduk bu engelli arkadaşın engelini. Cabir komutu aldı ve iki çay alarak Melih’in yamacına yanaştı. Biraz sohbet ettiler, sonra yanımıza geldi ve yorumunu yaptı;</p><p style="text-align: center;">- Abi bu adamın neresi engelli yahu, sapasağlam... benden daha dinç ve sağlam abi. dedi sonra Kerim’e doğru dönerek;</p><p style="text-align: center;">- Kerim abi sen daha iyi bilirsin, bana kalırsa bu adamı manitası emesende engellemiş olabilir. O gün bugün, engelli olarak dolanıyordur zavallı..</p><p style="text-align: center;">Üçümüz gülüşmeye başladık, istemsiz durup durup gülüyorduk. Yalnız, içimi kemiren; ‘konuyu biraz daha irdeleme dürtüsüne’ karşı koyamadım. Kalkıp iki çay da ben aldım ve masasına iliştim.</p><p style="text-align: center;">- “Melih kardeş afiyet olsun, çay getirdim sana. Yeni işin hayırlı olsun.”</p><p style="text-align: center;">Daha evvel hangi firmada çalıştığını hiç merak etmiyordum. Keza kaç dil bildiği filanda umurumda değildi şu anda..</p><p style="text-align: center;">- Yanlış anlamazsan eğer bir sualim var sana..</p><p style="text-align: center;">- Tabii ki buyur.. dedi.</p><p></p><div style="text-align: center;">- Dün Ercüment Bey ekibi toparlayıp senin geleceğini duyurdu bize, lakin senin aynı zamanda engelli birisi olduğundan bahsetti. Velhasıl sen dalyan gibi adamsın, yani görünürde herhangi bir problemin yok maşallah.” dedim.</div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;">Melih hafif tebessüm ederek;</div><p></p><p style="text-align: center;">- İnternetten başvuru formunu doldurduğumda, ‘Seyahat engeliniz var mı?’ sorusuna evet yazmıştım. Ardından, iki gün evvel dayımın ofisinde kendisiyle görüşmemiz esnasında bana, “Başvuru formunda seyahat engelin olduğunu yazmışsın. Bu iyi oldu, hazır Nisan ayı yaklaşıyor iken, kullanmalıyım bunu” dedi. Uçak fobim var. Bugüne dek birçok yurtdışı seyahatini bu sebepten ertelemek zorunda kaldım.. Sanırım seyahat engelli olmamı, Ercüment Bey size bu şekilde aksettirmiş.. dedi.</p><p></p><div style="text-align: center;">Açıklamaları doğrultusunda şaşkınlığımı gizleyemedim. Tabii bu arada torpilli olduğu da ortaya çıkmıştı. ‘Afiyet olsun’ diyerek yanından kalktım, sigara içmek maksadıyla balkona yürüdüm. O esnada gözüm sandalyenin üzerinde bulunan gazeteye ilişti. Cabir’in her sabah ofise gelirken aldığı, içeriğini genellikle çıplak hatun fotolarının oluşturduğu türden bir gazeteydi. Ve lakin tarihine baktığımda ise;</div><div style="text-align: center;"> 1 Nisan 2006 yazıyordu. Ercüment Bey’in seyahat engelini bu denli güzel bir şakaya dönüştürebileceği, aklımın ucundan bile geçmezdi.. </div><p></p>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-51700304223635587122022-02-17T05:51:00.003-08:002022-02-17T05:52:03.822-08:0050'lerin Roma sokaklarında gezinti yapabiliriz.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/_vjU-EqwMSo/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/_vjU-EqwMSo?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br /><div style="text-align: center;"><b><i><br /></i></b></div>
<div style="text-align: center;"><b><i>1950lerin Roma sokaklarında gezinti yapabiliriz.</i></b></div>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-33892387076184489442021-01-24T08:19:00.006-08:002022-02-17T05:53:29.616-08:00Gustavo Santaolalla - Babel<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/2VeYkS6FfM8" width="320" youtube-src-id="2VeYkS6FfM8"></iframe></div><p></p><p><br /></p>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-57098086722194198192021-01-24T08:18:00.006-08:002022-08-09T00:46:35.380-07:00Ölmem mi? Ölürüm elbet<p style="text-align: center;">Nicedir yerin dibine girmiyorum,</p><p style="text-align: center;">Yüzüm nar gibi kızarmıyor,</p><p style="text-align: center;">Özledim vesselam.<br /><br />|Ka.|</p>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-13256175737949588192020-11-10T05:44:00.007-08:002022-08-08T02:50:58.178-07:00Manuş Baba - Onun bir sevdiği var<p></p><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;">Bazen Manuş Baba klibi gibi yaşamalıyız diye düşünüyorum;<br />bir varoş mahalle, yıkık viran evler, terk edilmiş hurda araba ve elden düşme bir trençkot. Saçım sakalımsa birbirine karışık.. Ne görmeye ne de gösterişe ihtiyaç duymadan yaşayabilsek..</div><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="447" src="https://www.youtube.com/embed/WbzfwDxnNAY" width="455" youtube-src-id="WbzfwDxnNAY"></iframe></div><p></p>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-31371293122155142282020-10-29T23:34:00.010-07:002022-02-17T00:50:40.039-08:00Anı<p> Yıllar önce bir arkadaşıma, içinde hatırı sayılır şarkıların olduğu MP3 CD'si vermiştim (Prodigy,Overseer, Asian Dub Foundation,Pronobozo, Cygnosic vs.). O dönem için değerliydi. Epey uzun bir süre CD'yi getirmedi. Sormadım da. Sonradan öğrendim ki, meğer bakkalın oğluna vermiş. </p><p>Bir akşamüstü o bakkalda alışveriş yaparken, oğlu; "abi nefis MP3'ler geçti elime" dedi. Kopyalamak isteyeceğimi düşünüp CD'yi uzattı. Ön yüzünü görünce, o CD'den arşivimde var zaten kardeşim diyerek cevap verdim. Bozuldu, istemsizce kimden aldığını söylemek gereği hissetti. </p><p>"Abi bana @ulusalcapulcu verdi bu CD'yi, Mecidiyeköy'den almış" dedi. Bozuntuya vermedim, aldıklarımın parasını da ödemeden çıkmışım. Peşimden koştu, </p><p>"Kerem abi yazdıracak mısın"</p><p>CD'yi mi? </p><p>"Yok abi aldıklarını" dedi...</p><p>Geri dönüp ödemeyi yaptım, CD'yi de bir daha görmedim.</p>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-67903025643023581012020-06-22T02:19:00.005-07:002024-01-22T00:50:30.471-08:00|Senin yaran burada geçmez|<div style="text-align: center;">Açmadım pencereyi.</div><div style="text-align: right;"><div style="text-align: center;">ince bir bahar esintisi eşliğinde</div><div style="text-align: center;">kesif bir ölü kedi kokusu burnumu gıdıklıyor.</div></div>
<div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;">Neredeyim ya?</div><div style="text-align: center;">burası niye olmak istediğim yer değil?</div>
<div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;">Her şeyin güzel olacağını ümit etmek mi?</div><div style="text-align: center;">Etmiyorum.</div>
<div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;">Doğru bildiğim yanlışlar yüzünden yerimde saydım.</div><div style="text-align: center;">boş vakitlerimi de hep boşa saldım.</div>
<div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;">Düşünmekten, sıkıntıdan kendime yetecek kadar yaralıyım.</div>
<div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;">Yüzüme karşı çatır çatır;</div><div style="text-align: center;">"senin yaran burada geçmez" denecek,</div><div style="text-align: center;">bir vilayet</div><div style="text-align: center;">bir bucak</div><div style="text-align: center;">bir köy</div><div style="text-align: center;">bir kasaba</div><div style="text-align: center;">bir kaza</div><div style="text-align: center;">bir mezra</div><div style="text-align: center;">yok mu?</div>
<div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;">Papatya ekmeğin içinde tulum peyniri yemeyeli kim bilir kaç sene oldu?</div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;">Kerem Ka.</div><div style="text-align: center;">22.05.2019</div>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-84494679069729515902020-06-21T11:06:00.007-07:002023-01-20T01:50:19.164-08:00Gereksiz bilgi...<div><b>Scatman Crothers hakkında,<br /><br /><img alt="Scatman Crothers | Discografía | Discogs" src="https://img.discogs.com/fLGwxmnQm4yIX6zNu5RvDVhR68o=/fit-in/300x300/filters:strip_icc():format(jpeg):mode_rgb():quality(40)/discogs-images/A-310223-1588538149-3182.png.jpg" /><br /><br />Jack Nickholson ile üç filmde birlikte rol almıştır.<br />Bu filmler sırasıyla:</b></div><ul style="text-align: left;"><li><b><a href="https://www.imdb.com/title/tt0068805/?ref_=nm_flmg_act_87" target="_blank">The King of Marvin Gardens (1972)</a></b></li><li><b><a href="https://www.imdb.com/title/tt0073486/?ref_=nm_knf_i2" target="_blank">One Flew Over the Cuckoo's Nest (1975)</a></b></li><li><a href="https://www.imdb.com/title/tt0081505/"><b>The Shining (1980)</b></a></li></ul>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-32937651040978353872020-04-28T00:12:00.001-07:002022-08-08T05:35:36.792-07:00Dalaras - S' agapo giati ise orea<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/3sd0KXvseJI/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/3sd0KXvseJI?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-53376754682823222892020-04-27T06:30:00.001-07:002023-01-17T00:34:00.905-08:00Noir Désir - Le Vent Nous Portera<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/NrgcRvBJYBE/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/NrgcRvBJYBE?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-48218790759652009522020-04-26T01:44:00.003-07:002023-01-20T03:44:27.061-08:00Dalda ikinciliğimiz yoktur<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-pomrwu-S7VY/XqVJxxHHlJI/AAAAAAAAU2M/QKx_kRrLCA4iuYKFfOn59yiM36-_gBRcQCLcBGAsYHQ/s1600/InShot_20200415_200727354.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1463" height="400" src="https://1.bp.blogspot.com/-pomrwu-S7VY/XqVJxxHHlJI/AAAAAAAAU2M/QKx_kRrLCA4iuYKFfOn59yiM36-_gBRcQCLcBGAsYHQ/s400/InShot_20200415_200727354.jpg" width="365" /></a></div>
<br />Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-35432118682799539452020-04-14T11:18:00.002-07:002023-01-21T01:18:33.113-08:00Tekirdağ Baraj 2015<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-xMlNgIWUVPA/XpX-H5xgtCI/AAAAAAAAUp8/ieYJ3HPXGaIiQncoJ4nqkTcbBRBT8MjVwCLcBGAsYHQ/s1600/InShot_20200410_174020925.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1200" data-original-width="1600" height="300" src="https://1.bp.blogspot.com/-xMlNgIWUVPA/XpX-H5xgtCI/AAAAAAAAUp8/ieYJ3HPXGaIiQncoJ4nqkTcbBRBT8MjVwCLcBGAsYHQ/s400/InShot_20200410_174020925.jpg" width="400" /></a></div>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-25320210471570170592020-03-08T13:05:00.002-07:002022-08-08T05:36:06.248-07:00Jose Feliciano - Rain<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/yXeh9TxJFtE/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/yXeh9TxJFtE?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-84327366867554576432020-03-08T12:41:00.001-07:002023-01-17T00:33:45.357-08:00Peter Bič Project - Tichá pieseň<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/kXFEZe3A4G8/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/kXFEZe3A4G8?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<br />Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-10432567509800577592020-03-08T04:28:00.000-07:002020-04-26T03:25:48.894-07:00Galata kulesi - Galata tower 2015<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-nQZubnxrrvQ/XmTWfcOmK9I/AAAAAAAAT-0/SaH_RZRifc0n01hlrdTCwM2Z7MmgR3AZACLcBGAsYHQ/s1600/InShot_20200303_194049937.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="562" height="640" src="https://1.bp.blogspot.com/-nQZubnxrrvQ/XmTWfcOmK9I/AAAAAAAAT-0/SaH_RZRifc0n01hlrdTCwM2Z7MmgR3AZACLcBGAsYHQ/s640/InShot_20200303_194049937.jpg" width="224" /></a></div>
<br />Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-77168656645256792020-03-01T04:32:00.001-08:002023-01-21T01:19:31.754-08:00III. Ahmed ÇeşmesiIII. AHMED MOSQUE<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://1.bp.blogspot.com/-P3JbgIme3M4/XmTXUKsktqI/AAAAAAAAT-8/WrIe9wpSy8sT68hhuN0qbtQTIcUqhxKlACLcBGAsYHQ/s1600/InShot_20200301_181233065.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1600" data-original-width="1200" height="400" src="https://1.bp.blogspot.com/-P3JbgIme3M4/XmTXUKsktqI/AAAAAAAAT-8/WrIe9wpSy8sT68hhuN0qbtQTIcUqhxKlACLcBGAsYHQ/s400/InShot_20200301_181233065.jpg" width="300" /></a></div>
<br />Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-68923836195019167032019-12-16T02:00:00.001-08:002023-01-17T00:34:51.930-08:00The Sexican - Cuarto de la Banda<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/Uepv9VduQG4/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/Uepv9VduQG4?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<span id="goog_1095838512"></span><span id="goog_1095838513"></span><br />Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0Nagykökényes, Nagykökényes, Tamota puszta, 3012 Macaristan47.721889160333617 19.60596341896803144.91495216033362 14.44238941896803 50.528826160333615 24.769537418968032tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-49323710806391913652019-12-16T01:57:00.002-08:002024-01-22T01:34:38.261-08:00Jay Aliyev - I Can High (Original Mix)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /><iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/r3-zubRAvP4/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/r3-zubRAvP4?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<br />Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-9163322272418243173.post-66970114909721492402019-12-14T09:44:00.001-08:002022-12-13T01:57:42.211-08:00Daniel CastroI'll Play The Blues For You<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/ioOzsi9aHQQ/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/ioOzsi9aHQQ?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />Kerem Ka.http://www.blogger.com/profile/07151088319505149736noreply@blogger.com0