Takipte olduğum en iyi spor blogu


O Bir Yolcu, Sen Bir Hancı

Doğduğum köy il olduğunda ben daha çok küçüktüm. Hatırlamaya çalışıyordum, gözlerim kapanıyordu, sabaha ramak kalmıştı. Yatasım geliyor gibiydi. Bakkal çırağı Asım’ın eli kulağındadır dedim.. Gözlerim kapanıyor ve zihnim Sisler Bulvarı’ndan geçiyorken bir zil çaldı: Telefonummuş. Eski model olduğundan kapı zili çalıyor sanırsınız, meğer değilmiş; hakikaten kapı gıcırtısıymış ve ardına dek açılmış.

Kapıya gözüm ilişti belli bir süre; dış hatlardan sevdiğimin gelişini bekledim, heyhat gelmedi. Doğruldum iskemleden, kapıya yürüdüm, ayağımın ucuyla köşesinden vurdum. Menteşelerin merkezlendiği noktalar, rutubetten keman virtüözü olmuştu. Yerime dönecekken mutfakta, kafası buzdolabın içine gömülmüş kocaman bir kıçı, gözüm bir yerden ısırdı. Dolabın içini karıştırırken, aynı zamanda zihnimde ne haltlar karıştırdığımı o an itibariyle kimsecikler sezemezdi. Yüzünü döndü:

“Sahanda yumurta ister misin?”

Seninle deplasmanda menemen yemeye, hatta soğan ekmek yemeye bile razıyım, dedim. Eğilip ocağın altını ateşlerken, benimde istemsiz altım ateşleniyor ve alttan üşütmeli klimaya acil gereksinim duyuyordum. Menemeni hazırladı, oturup afiyetle yemeye başladık. Bakıyordum, yakalıyordum: Nazarlarını kaçırıyordu. İstenciyle ayaklandı, menemeni tereyağıyla yaptığının farkına varmıştı. İskemleden doğruldu, masanın ayağına takılmış olan terliğini hızlıca çekip, giydi.

“Kalk, Teresa’ya gidip şikâyet etmeliyiz. Yürü.”

Vermiş olduğu bu apansız tepkiye şaşırmıştım. Teresa isimli kadını nereden bulacaktık, üstelik kadını o nereden tanıyordu. Telaştan, çoraplarımla çıkmıştım, neyse ki onun ayaklarında terlikleri vardı. Alabildiğine koştuk, yorulmak nedir bilmedik. Yanımda koştukça, yolda yürüyenlerin gözü hep onun üzerindeydi. Mini eteği, fileli çoraplarıyla epey bir seksapeli olan ve ayağında terlikleriyle caddede deli gibi koşan bir hatunu, daha evvel görmemişti gözleri.. Hak verdim insanlara..

“Bir binanın güvenlik alarmını dahi, acı acı bağırtacak seksapele sahibim.” dese; inanılmayacak gibi değil vesselam. Sahip olduğu bu seksapelin değeri kaç papel ederdi, işte onu da tahmin edemiyordum.

Koştuk, koştuk veresiye, ölesiye koştuk. Terlemedik, kasabanın dışına kadar koştuk. Yüksekçe bir binanın önünde soluklandık.

“Geldik.” dedi. Kafamı kaldırdığımda, binanın Sabuncu Holding’e ait olduğunu anladım. Teresa tahminimce burada çalışıyor olmalıydı. İçeriye girdiğimizde, firmaların adlarının yazılı olduğu tabelaya gözüm ilişti: Teresa, Sabuncu Tereyağı Sanayi ve Ticaret A.Ş. yazısını görünce, yüzümde bir ufacık tebessüm vuku buldu. Girip şikâyetini dile getirmişti. Çıktı:

“Şikâyetimi çok haklı ve yerinde buldular. Paketleme bölümünde kalite kontrol sorumlusu olarak işe başlayabileceğimi bildirdiler. Sen git, ben akşam servisle dönerim.” deyip, yanağımdan öptü beni..

Faytona bindim. Atın kuyruğunu salladıkça yaydığı kokuyu teneffüs ettim. Yol boyunca çok düşündüm. Düşüncelerim benden taşıyor, bazıları belden aşağı kaçıyor, kafam kaşınıyor, kaşıdıkça düşüncelerim karışıyordu. Evin sokağına girdiğimde, Asım’ı arkadaşıyla dama oynarken gördüm:

“Abi, çoraplarla nereye gittin nereden geliyon allaşkına yau? Akşama muzoya gelesin ha. Pardi var. Ay layk yu pardi abii. Yalnız çoraplarınla gelmeyesin sakın.. hahhaha”

Eve girdiğimde tuhaf bir koku ve renklerde acayip tonlama hataları vardı. Kimin tablosuydu bu ? Benim değildi emindim. Peki ya kimindi? Bu nasıl bir akıma ait tabloydu? Akşam oldu, pencereden servisleri gözledim, seksapelli hatun içlerinden inmedi. Aldım başımı Muzo’nun kulübüne gittim. Eğlenemedim..

Cunda, gözümde gittikçe koyulaşıyordu. Muzo yine müziğe volume yükseltmişti. Sahilde yürüyen, koşan belli belirsiz dağınık gölgeleri yalnız, ormanları kuşsuz, koruları ıssız, boruları susuz, kaçak avcıları suçsuz, dereleri taşsız, gölleri tuzsuz, yolları asfaltsız, körleri sözsüz, vidanjörleri öksüz, duşakabinleri kılsız bırakmıştı gidişiyle…

Uzunca bir süre usulca gelişini bekledim. Gelmedi, kimseye soramadım, şikâyeti neydi bilemedim. Bir daha da rüyamda göremedim.. Günün birinde gideceğini söylememiş lakin sezdirmişti. Hatam sadece, kendimi hazırlamamak olmuştu. Gidişinin ardından hayatımı düzene koyamadım. Çünkü düzene rastlayamadım, düzmüş ve gitmişti.. İşte hepsi bu kadar..


"Nüksetti platoniğim"

...
Nedendir, epey sonra nüksetti platoniğim,
Tahminen tekrar edecek klasik cumartesilerim,
Başbaşa olacağız yine; ben ve cintoniğim..

2010


Birsen'i Unutamadım
Cemal Safi

Beli daracıktı sırtı açıktı,
Yazlık elbiseni unutamadım,
Üstünde leylaklar salkım saçaktı,
O güzel deseni unutamadım.

Bana yavrum derdin kırklı yaşımda,
Senden yıllar yılı farklı yaşımda,
Sayısız fırtına koptu başımda,
Aşkınla eseni unutamadım,

Bir kadeh şaraptın, gözümde tüten,
Aklımı başımdan avare eden,
Haramdın diye mi bilmemki neden?
O tatlı buseni unutamadım.

Kaç afet gönlümü sevdaya saldı,
Ne Ahsen, ne Nilsen, saklımda kaldı,
Sadece seninki aklımda kaldı;
Nedense Birsen'i unutamadım...

Cemal Safi


Bugün sevdiğim ile olmayacak işler yaptık...

Poligonda aşık atışması, kebapçıda dürüm değerlendirmesi yaptık.
Su altında saklambaç bile oynadık.