Takipte olduğum en iyi spor blogu


| Gitmeye kalkmak |

Kar yanığı surat ifadesiyle,
sağa sola baka kalmadan,
ardından gelecek,
kurda kuşa yem olmadan,
bilerek ve isteyerek,
üstelik iz bırakarak,
vakit dolmadan,
belli olmadan,
bir gün,
GİTMEYE KALKMAK,
gerekecek!

-15/16 haziran işçi direnişi gibi-
Kararlı ve bilinçli şekilde yürümeden,
tepkiyi budaktan sakınmadan,
diş bilemeden,
yumruk göstermeden,
yani bunlardan önce,
usul, erkân ve
YOLU YORDAMI BİLMEK
gerekecek!..

Bildiğini sandığın yollarla,
denemeler yaptığın yollarda,
bilenle rakip olarak, aydınlığa yarışırken,
sirenle takip alarak, karanlığa karışırken,
tenhada, olgun benizli şarapçılarla takışırken,
hayattan beklentisi olan ya da hayatın bizzat içindekilerle hüzünlü bakışırken,
bir zaman yamacında dolaşan dilberin, nadide güzelliğine yakışırken,
ya da ismini bilmediğin bir mekan bir kuytuda onunla sevişirken,
belki de hak etmeden;
onun, aslında başkasının kaderine yazılı olduğunu bilmeden,
ve sonra bu düşünceyle de çakışırken,
velhasıl neticede:
tüm bunları kenara bırakıp,
bir gün,
YOLA ÇIKMAK
gerekecek!..

Kerem KA.



Klimacı Harun'un Karıları

Bir elinde tornavida, diğer elinde sigarası dükkanın önüne çıktı. Bu kez üzerinde önlüğü vardı. Genelde dış görünüşüne çok ehemmiyet verirdi, sanırım sigara yasağı sebebiyle dalgınlığına gelmiş, önlüğü çıkarmamıştı. Sigarasını yudumlarken bir yandan dumandan kısılan gözleriyle, caddeden geçen bayanları gözlüyordu. Henüz kırkına merdiven dayamış olmasına rağmen, gençliğinde çok fazla limon suyu sürmekten; saçları grimsi bir renk almıştı. Yalnız, hala daha gürdü saçları ve bir süre daha dökülmeyeceği aşikardı. 

Aslen Amasyalı olmayan memur bir ailenin ortanca çocuğu olarak, dünyaya gözlerini Amasya’da açmıştı. İlköğrenimi bu şehirde tamamlayıp, babasının tayini sebebiyle ortaöğrenimini İstanbul Erkek Lisesi’nde yapmıştı. Geçirdiği bu eğitim süresince; okulda kız öğrenci olmaması sebebiyle, bayanlarla pek ilişki kuramamış ve onları çok arzulamasına karşın hep yanlarına yaklaşmaya çekinmişti. Yine lise yıllarında, yanında yarı zamanlı çalışmaya başladığı Balat’lı klimacı Ermeni Carrier usta sayesinde bir meslek edinmiş, lise mezuniyeti sonrasında fakülte eğitimini de bu meslek üzerine almıştı.

Askerliğini de yapıp geldikten sonra, babasının emekli ikramiyeleriyle kendine ufak bir klima satış&tamir dükkanı açmıştı. Kardeşlerinin evlenmesine ön ayak olmuş, sıra kendisine gelip çatmıştı. Evlenmesini ısrarla talep eden ailesinin önerileri doğrultusunda köyden gelin getirmişlerdi. Lakin bu evlilik severek değil, görücü usulünde olduğundan aralarında bir türlü elektriklenme olmuyor ve daha ilk yıllarında -ten uyumsuzluğu- baş göstermişti. İşte Harun ile yıllar sonra tekrar buluşmamız; eşiyle aralarında olduğunu varsaydığı tensel uyumsuzluk vakası sayesinde olmuştu. Tabii eşiyle tanışıklığımızda bu esnada gerçekleşiyordu..      
    
           


Cinsel bakımdan uyuşamadıklarını söyleyen Harun, kendi cinsel arzularının eşininkinden ya daha zayıf olduğunu ya da zevk aldıkları cinsellik biçiminin eşininkinden farklı olduğunu anlatmıştı. Bu tür uyumsuzlukların, ilişkinin ilk aylarında, hatta ilk birkaç yılında ortaya çıkmasının kendileri açısından şans olduğunu ve tedavisinin mümkün olduğunu evvela hanımına sonrada Harun’un kendisine bildirdim: 

- İlişkinin ilk dönemlerinde eşler, cinsel birleşmenin bütün biçim ve alanlarını deneme yoluna gitmezler. Çoğu zaman, oldukça yalın birleşme biçimleri onları doyurmaya yeter. Bak Harun, uyumsuzluğun bir nedeni, eşlerin cinsel istek düzeyinin eşit olmamasıdır. Erkek her gece isterken, kadına haftada bir birleşme yetebilir veya bunun tam tersi de olabilir. 

- Yiğit kardeşim, bak seninle altı yıl birlikte okuduk. Beni az çok tanıyorsun. Bayanlara karşı nasıl çekingen yaklaşımım olduğunu da iyi biliyorsun. Evlenene kadar tık yoktu kardeşim. Evet bu tespitin doğru, ben her gece işten geliyorum, hadi yapalım diyorum, kadın nuh diyor peygamber demiyor yahu.. Ama neticede Nuh’ta peygamber kızım, hadi gel yatalım diyorum. Nafile..

- Seni anlıyorum, zaten muzdarip olduğunun tam tersini karın bana az evvel anlattı. Sen hiç eğitici filmler izlemedin mi ? Yani lisede Erkan vardı, sürekli bu konular içerikli Beta VHS kasetler getirir, sınıfta dağıtırdı. Sen hiç faydalanmıyordun bu kasetlerden. Sana önerim şimdi bu tarz eğitici filmler alıp izlemendir.

Gerçekten de, erkeklerin psikolojik ve görsel uyaranlara karşı daha duyarlı olduğu yapılan bilimsel testlerle saptanmıştır. Buna karşılık, kadınların cinselliği, görsel uyaranlardan çok, bedensel temasla uyarılabilmektedir. İçinde yaşadığımız modern toplumlarda, cinsel çağrışımlı reklamlardan, pornografik film ve yayınlara kadar her şey, özellikle erkek cinselliğinin kızıştırılmasına yöneliktir.
         
- Yiğit, ben bu tarz şeylerin nerede bulunacağını dahi bilmem ki, bana ön ayak ol lütfen..

Kendisine birkaç eğitici cd ve kaset temin ettim ve bu eğitim cd’lerinde gördüğü, beğendiği şekilleşmeleri eşiyle uygulaması gerektiğini öğütledim. Vermiş olduğum öğütler sonrasında artık Harun’u değil, sık sık eşini görmeye başlamıştım. Karısıyla yaşadığı bu tensel uyumsuzluk onu nice klima bağladığı karılar ile yaşayacağı ilişkilere sevk edeceğini hiç düşünmemiştim. Eşi de ne lanet bir kadınmış ki, adamı avucunun içinde tutmayı becerememişti. Harun, klima arıza çağrısı bayanlar tarafından olunca bizzat kendisi gidiyor ve bir şekilde hatunları ters garda getirip onlarla ilişkiler sentezliyormuş. Hatta ilginç birde anısı vardır Harun’un: Yine klima tamiri yapmaya gittiği Rum evlerinden birinde, evin hanımı rahat giyimiyle Harun’u pek etkilemiş. Gözleriyle sürekli olarak kadını süzen ve argo tabiriyle taciz eden Harun’un bakışlarından kadın köfteyi çakmış:

- Harun uşta..

- Efendim hanımım ?

- Şen şeks şeviyoşun ?

- Ohoh hanımım, öyle böyle değil.. Akşamdan sabaha mümkünse..

- İyi o jaman, akşama kaday duy, Agop gelşin, hem şeni yapşın hem beni. Oluy mu?

Hanım böyle diyince, Harun usta topukları yağlamış. Bir daha da o semte uğramamış.. Bir diğer rivayet ise; Harun’un sık sık Zeytinburnu’na gidip deri imalatçı ve toptancılarıyla içli dışlı olmasına pekte mana getiremiyorlarmış. Bir ara dedikodu çıkmış; deri ticareti yapan hatunları ayartmaya çalıştığına dair.. bu dedikodunun çıkmasına sebep ise; alt komşusu Meliha’nımın geceleri sürekli olarak, evdeki kadının yabancı kelimeler konuştuğunu işitmesiyle yayılmış. Güya Harun ağabey, her gece farklı uyruktan birilerinin yatağa atıyormuş. Meliha’nın üç dört dil bilmediğini de varsayacak olursak; getirdiği en fazla iki yabancı kadın olabilme ihtimaline inanmaktaydım. İşin aslını, keyif sigaramızı içerken Harun’un eşinden bizzat kendi yatağımda işitmiştim:

- Harun beni yabancı dil kurslarına göndermişti. Rusça, Makedonca, Almanca, Japonca gibi diller öğrendim. Her gece başka uyruktan bir kadınla sevişiyormuş hissini almak için yaptırıyordu bunu..

- Peki ya Zeytinburnu’nda ki deri imalatçılarıyla işi neydi ki?

- Orada alışveriş yapmaya gelen karıları gözlüyor, hal ve hareketlerini seyrediyor, aynılarını bana yaptırıyordu. Üstelik deri elbise almıştı, sürekli bana onu giydiriyordu.

Dedi ve istemsiz kahkaha komasına girip, üstüne birer keyif sigarası daha yaktık..

                                                                ***


| Üç Adım Üçleme: 3. Adım 1472 Sayılı |

3. Adım: 1472 Sayılı
Adı geçen kanun olmasaydı eğer;
Yüksekokul yılları sonrası konservatuara giremez,
Gözlerine bir sonbahar cuma gününde değemezdim..

Rimel nereye sürülür? diye sorduğumda yüz ifadeni unutmadım,
İleri geri konuşmak için vites değişimine gerek duymadın,
Geri kazanım amaçlı, yüzüme silleleri sağlı sollu attın;
Gerilim filmi karanlığına inat, zifiri katrana ittin de gittin..
Gerçek şu ki; aslen ”Nişanlıyam” dediğin vakit ben bittim..

Gittiğin memleketin il olmasına sevinemedim.
Gelirim yamacına fakat sevdamızı,
Gözlerine değdiğim memlekette yaşamayı yeğlerdim..
Gelim tümden mi, temden mi olmalı ?
Tem bazen akıcı olur, tüm yoğunluğa ve olumsuzluğa gebedir,
Elbette varılacak noktayı da bilmek gerekir.

Gelir gider tablosu yapsam gönlümde;
Gidişinde eksilenlerim, şüphesiz ‘gider’ kısmını taşırır,
Borçlanmalar peyda olurdu kalan ömrümde..
Böylece gem vuran yelkovan gibi olurdu seni düşünüşlerim;
24 saatte 1440 kez 12’nin üstünden geçer, saat başı belirir,
Ve ben, o saat başı belirginliğinde hep sana gelmeyi düşlerim..

“Gidiniz..” demiş Hz. Muhammed (SAV) “İlim Çin’de dahi olsa gidiniz.”
Gemi kaçta kalkıyor bilinmeze doğru? Başlı başına muamma..
Gerçi, uğurda sana ulaşmak varsa; Çin Seddi’ni dahi aşarım,
Eğer yine dönmezsen; kişiliğinden şüphe duyar, sana şaşarım..

İri göğüslerine renkli sutyen yakışırdı yakışmasına da,
İri gözlerine renkli gözlük takmasan da,
Emir telâkki ederdim;
Kâkülünün usulca örttüğü baygın bakışlarını,
Ta ki görene dek, fütursuza varan kaş çatışlarını..

Gerili gülüşüne mana yükleyemediğim,
Gel gelelim sadede öyleyse;
Elim, elin kokuyor kelebeğim,
”Elin elime değsin, ısıtayım üşüdüyse,
Boşa gitmesin son sıcaklığım..“

Opsiyon:

Bilmiyorum biliyor musun?
Tırnak içi son cümlem;
Rıfat ILGAZ üstadımdan alıntım,
Duyuyor, görüyor, okuyor musun?
Okuyorsundur belki de, bilmem..
Hissediyorum ama sana çok alındım…

Tüm tashihler sırasıyla:
13.05 / 05.06 / 20.06 / 03.07 / 10.07 / 12.07.009

|Ka.|


| Rüyalarda bile buluşamadık |

Dünyama gelmeyeceksin biliyorum,
Rüyama geleceksin diye bekliyorum,
Göreceğim umuduyla rüyaya dalıyorum,
Gönüllerarası telgraf çekeceğim,
Seninle buluşabilmek ümidiyle bugün de daldım rüyaya,
Ulan rüyalarımda olmasa seni göremiyorum ha !

Hangi dilde anlatsam anlarsın,
Gözlerimin her yerde aradığını,
Dilimin her seferde andığını,
Yüreğimin pişmanlıkla yandığını..

Seni arıyorum elimde bir harita,
Geri sarıyorum zihnimde bin hatıra,
Uyandığımda yazmak istesem seni,
Güzelliğin sığmaz ki bin bir satıra..

Neredesin, elim sen kokuyor,
Çiçekli elbiseni asmışım askıya,
Her yerdesin, evim sen kokuyor,
Laleleri emanet etmişim saksıya…

Sevgin bende yok olmayacak,
Yok yok, bu böyle olmayacak,
İyisi mi uyanmalıyım sevginden,
Aksi taktirde sabahlar olmayacak..

Nasıl kaybettim seni?
Tabii ki ruhumun özensizliğinden, 
Aslında -öznesizliğinden-
İçmeye de niyetim yok,
Hiç medeniyetim yok..

Gönlüne girmiştim rızasız,
Çıkamadım arızasız..

Öyle güzel rüyaydın ki uyanmak istemediğim,
Kanat çırpışlarınla sen uyandırdın kelebeğim..

Bekliyorum kış bahçesinde,
Ölüm gelmeden önce,
Sen geri gel yarim..

Kerem Ka.
30.06.009


| 30.05.009 2’LİSİ |


| Üç Adım Üçleme:
2. Adım: Kalan Günler Sayılı |

2. Adım: Kalan Günler Sayılı
Tarih: 30.05.009
Bugün: gündüzün uzaması 1 dakika, ezanî saat 1 dakika geri alınır.
Dün: İstanbul’un fethi ve Orta Çağ'ın sona ermesinin 556. yılı,
Bön: umarsızca ayrıca masumca, sana attığım bakışlar duysa; bu söze alınır..
Bun: sırtımı döndüğüm üç ayda, çektiklerimin kısaltması olarak anılır..
Bungun: gittiğin günden itibaren yüreğimin ahvali,
Felç: yalnızlığa geriliş akabinde dudaklarımın hali.
Elçi: olamıyor yazdığım şiirler, soneler, sonatlar,
Tiz: geliyor sanırım, sesim ve düzdüğüm serenatlar..

İz: sağ şakak ile elmacık arasında, güneş görmemiş,
Giz: derin uykularda, yüreğime yerleşmiş,
Biz: olamadık! Olunganlık mı yaptık? onu da bilemiyorum..
Ben: hayatında ‘Forrest Gump’ misali yer almak istemiyorum!
Ozan: böyle yakmışsa türküyü, dinlemem hayatta..
Ezan: sevip de kavuşamayanlara gelsin öyleyse,
Heyhat: gülemiyorum kelebeğim..
Her: neyse!
3. Adım: 1472 Sayılı

 |Ka.|


| Paylaşılan İlk Mini Deneme |

Sonat:
Bir veya iki çalgı için yazılmış, müzik eseri.
Seninde bir ben için yazılmadığın belloldu.

Sanat:
Uğruna soyunurum.

Siyaset:
Gerekirse ona da soyunurum..

Misyon:
Yapılan veyahut aracı olunan işlerden alınacak komisyon..

Mason takipçisi:
Fason takipçisinden türemiş ajan çeşidi.

Tayin:
Olursa, pekmezin olmadığı bir memlekete olmasın..

Baskı:
Kaçıncı olduğunu bilemediğim aileden, çevreden, üstüme üstüme gelen;
"çalışmıyor musun, askere gitmiyor musun" sorularının şahsım üzerinden oluşturdu durum.

Anlamsız:
Gamsız olan Anıl isimli arkadaşın lakabı. -G- harfi yutturulmuştur.

Görüş:
Açısal bakış farklılıkları

Yaşantı:
Son dökülen yaşın ardından içilen ant: “Tövbe bir daha sevmeyeceğim”

İğde:
Yanındakine ettiğin rica cümlesi; ”Lütfen iğ de”

İğne:
Berikinin mana verilemeyen -lütfen iğ de- ricasına karşıt soru ünlemi.

İnanılmaz:
İnan ve Yılmaz isimli iki kafadarın işletmesini yaptıkları production şirketi olsa, adı böyle olurdu herhalde. Yılmaz isimli arkadaşın -Y- harfi yutturulmuştur..

Gider:
Ardına dahi bakmadan, ki zaten hiçbir dahi onun da arkasından bakmamıştı.

Ümük:
Sümük’ün sesinden hoşlanmıyordu. Sıkıldıkça sıkıldı, heyhat çıkamadı tatile..

Cüneyt Arkın:
Kafamda Ayhan Işık ile Alain Delon çehreleri birbirine karışık..

Eski dost.. ömrümce ilk defa, duyduğumda kahırlı paslarla bezenmiş zincirlere bağlı kaldığım,
duyuran kişinin beni közlü alevler barındıran, köy evlerindeki tandırların içine saldığı söz..
Sözü işitmeyi hak edecek ne yapmıştım, ödediğim neyin kefaretiydi?

Kerem Ka.


| Yutan Eleman |

Senden önce nasıldım?
Etkisiz bir elemandım.
Birçok bilinmeyenli denklemde yer almış
Genelde -1- değerlikli (a) sayısıydım.

Aynı denklemlerde seninle buluşuyor, bakışıyorduk,
Bir akşamüstü bir yazar bizi buldu.
Birbirimizi çarpıştırdı ve ben sana aşık oldum.

Meslektaşlarımız (x) ve (y) gibi,
Aslında birbirimizden farklı sayılar olsak da,
Genelde aramızda asal sayıydık seninle..
1’den ve birbirimizden başka pozitif ortak bölenimiz yoktu.
Zaten çevremizde pozitif karakterli sayı pek yoktu,
Eh ikimiz uğruna, ne pozitif ne de negatif ortak ölenimizde yoktu…

Gözünde değerim hep (n) tabanındaydı,
Ta ki, yazar seninle çarpıştırana dek,
Yüreğim=se(n) üssü olmaktaydı,
Ta ki, sen beni değersiz görüp çarpana dek..

Ben bazen havuz problemlerinde yüzerken,
İşçi problemlerinde çay demlemekle meşguldün,
Kıyamıyordum bu kadar fazla çalışmana,
Yazıktı sana...

Hatalarımın bir daha tekrarlanmayacağına dair;
100 defa 1000 defa telaffuz ettim,
100’ü de 1000’i de birdi sen için..
Obeb’ini de okek’ini de alsak geri dönmeyecektin..

Bütün olamadık seninle, bir araya gelemedik,
Gelebilsek; o arada bileşik sayı olabilirdik,
Bir anda asal olmayan sayı olurduk.
Fakat gel gör ki..

Bazen kesirli sayı oldum ben, bölündükçe bölündüm,
Parça tesirli sayı oldun sen, 1’den (-)lere düştün,
Çarptıkça çarptın beni, basit kesire dönüştüm,
Bir nevi ölü seviciydin sen, bende senin ölündüm..

Sıfır olamadım ben, sıfır noktasına varmama rağmen,
Yutamadım, hazmedemedim çarpışlarını,
Dağılmak istedim, çarpmanın dağılma özelliğinden yararlanıp,
Taraf tarafa topladılar beni, sadeleştim..
Birinci dereceden iki bilinmeyenli denklem sisteminde,
Çözüm kümesi bulunurken kullanılan;
'Yok etme yöntemiyle' en nihayetinde çözüldüm..

Şimdilerde sıfırım,
Senden sonra yutan eleman oldum!
Ne söylenirse karşıma ne gelirse,
Çarpamıyorum, yutuyorum...


| Üç Adım Üçleme: 1. Adım 46 Sefer Sayılı |

Adım 46 Sefer Sayılı,
Su satmayan çekirdek istiyordum,
Cüret edemediğim iltihaplı intihar yolları üstünde uçarken,
Titrek bir kırlangıç gibi.

Görüş günü geldiğinde gözlerinde değmek istiyordum,
Sevgi tanecikleri gol olup yüreklere sığarken,
Ürkek bir başlangıç gibi.

Suret göremedim hiç, ayrılık sancılı felçli yüz hatlarına benzeyen,
Beni karşısına çekti, gerçekleri rendeledi yağmur yağarken;
Dedi ki; "Nişanlıyam" (bkz. İbrahim Tatlıses)

Dulda kaldım, ıslanmamak için..
Desem; çevremdekiler yanlış anlayıp azarlar!
2. adım: Kalan Günler Sayılı.

|Ka.|


| 20.03.009 Akşamı |

Bu gece ve bundan böyle her gece,
Mum, benden evvel uykuya dalana dek,
Sende uğradığım hüsranı yazacağım.
Pişmanlığımı sayfalarca,
Hatalarımı defalarca yazacağım.
Sayısını tutamayacağım,
Başka türlü yokluğunu,
Kanıksayamayacağım...

|Ka.|


| Kayıp |

Hayat denen deryada,
Hakimiyeti kaybetmişim,
Kaybım hükümsüzdür..


Yüreğime yön ver, ya da;
Kürekleri de kaybetmişim,
Artık sen beni yüzdür..

|Ka.|


| Açmazlar... |

Gözlerim müzmin uykulu,
Vakit; gecenin bir yarısı,
Yaktılar Halim’imi,
İniliyor aç*azgın karısı..

Beynim açmazlarla dolu ve kasıntılı,
Hayatım sığmaz acılara yenikce yıkıntılı,
Yüreğim ataletli ve yüz milyon sıkıntılı,
Mide, alkol istiap haddini aşmış ıkıntılı..

...

Ötem, berim kusmuk kokuyor,
Tam bu esnada okunuyor;
"ESEN KALIN; ESMEYEN İNCE" esprisi,
Bize de demek düşüyor;
Artık başımıza darısı...

to be continued..


| Her ne denli düşünsen de... |

Özlemimdir;
Sanrılarımın bazen gerçekle örtüştüğü,
Esaslı düşündükçe sancılara dönüştüğü,
İçimde gizem olan senli düşlerim,
Ve aklımda sızlayacak denli,
Seni koklayıp öpüşlerim..

Pişmanlığımın eşliğinde,
Hülyalar görürüm, başım dizlerinde,
Kirpiğimden süzülürsün ince ince,
Senli bir hatıraya denk gelince,
Özdemir Asaf’ın dizelerinde...

Yoksunluğunda en çok vakit geçirdiğim,
Gün batımını birlikte izlediğimiz,
Ve senin adını verdiğim koydu:
Aşkımız gibi henüz çok toydu,
Keşfedilmesi ruhumu kovdu,
Bu; gidişin gibi çok koydu..

Seninle keşke lise yıllarımda tanışsaydık,
O vakit kıskançlık yoktu, hayat gailemde,
Birlikteyken bu yüzden biraz yozdum,
Örük buklelerin her sabah/akşam elimde,
Gün batımını son izlediğimizde kesmiştim,
Hala koklarım, yerin bambaşka gönlümde..

Şimdi,
Yamacına intikal etmek istesem;
Bilirim ki kapıların sürgülü,
Elimi uzatsam, beyaz gül atsam,
Eminim ki penceren tel örgülü..

Pişmanlık yasasından yararlanıp,
Yine beraber olabilir miyiz? diye,
Başını yastığa koyup, bir düşün sende;
Olumlu sonuca ulaşamazsın asla,
Her ne denli düşünsen de..!

|Ka.|